28 Ağustos 2010 Cumartesi

2010 Düğün Trendleri



Teknolojinin, kazancın ve sosyal imkanların gelişmesi günümüz insanını daha geniş düşünüp, daha fazla deneyimci bir yapı sergiler hale soktu. Dolayısıyla yaşamsal alışkanlıklarımızda değişti. Her ne kadar geleneklerimize bağlı bir toplum olsak ta, yenilikleri ve ilklerin öncüsü olmayı seviyoruz.

Bir düğünü olması gerektiği gibi organize edip, öncesinde ya da sonrasında yapacağınız ekstra değişikliklerle bu süreci daha eğlenceli ve unutulmaz bir hale getirebilirsiniz…

İşte size birkaç sürpriz öneri…

Tek gelinlik yetmez!
Ne giyeceğine karar veremeyen gelinler, nikahta ayrı; düğünde ayrı kıyafet giymeye başladı. İki seremoni arasında saç modellerini bile değiştirenler var.

Vintage modası
Geçmişe özlem hem gelinlikler de hem de nikah yüzüklerinde kendini gösteriyor. Vintage butikler ve antikacıların yanı sıra, hesaplı fiyatlara gelinlikler bulabileceğiniz siteler mevcut.

Facebook’suz asla!
Evlilik teklif edilen anının video’sunu Youtube’a koymak da olabilir bu; davetiyeyi e-posta ile göndermek de, düğüne geri sayım blog’u kurmak da. Gecede çalınacak şarkılar ve diğer hazırlıklar için arkadaşlar arasındaoylama yapmak ve düğün listesini Facebook üzerinden şekillendirmek moda.

Yurtdışında evlilik
Türklerin de sıklıkla başvurduğu bu yöntem sayesinde sektör, geçtiğimiz yıllarda dört kat büyüdü. Yunan adaları, yakın Avrupa ülkeleri ilk tercihlerden. Katılımcı sayısı azaldığı için, düğün masrafı da düşebiliyor.

Renkli gelinlikler
Avrupa ve ABD’de farklı renkleri tercih eden gelinlerin sayısı artıyor. Kırmızı ve mor çok moda.

80′lere dönüş
Bugünün gelin ve damatlara, genellikle 1980′ler de genç olmuş veya ucundan yakalamış kişiler. Hazır, furya devam ederken düğünde 80′lerden çalacak DJ ve orkestralar tercih ediliyor. Eğlence garantili!

Ekolojik düğünler
Gelinliğinden davetiyesine kadar her şeyi ekolojik olan düğünlerde, gelin ve damada hediye alınmaması, onun yerine belli başlı vakıflara bağışta bulunulması isteniyor.

Düğün Pastası Seçimi



Yabancı filmlerde pek meşhurdur düğün öncesi gelinin damada pasta seçtirme sahnesi. Bizim gelinlerimizin böyle bir tasaları pek olmaz. Genellikle gelinliğin modeliyle ve çeyizin yetişmesiyle öyle bir uğraşırız ki kalan detaylarla ilgilenmek erkelere kalır. Büyük salon düğünlerinde pasta işi salon sahibine aittir. O sebeple pastanın tadının nasıl olacağı bizi ilgilendirmez. Eh biraz da ucuz olması işimize gelir. Malum evlenmek yeterince masraflı bir iştir. Ama sade bir tören olacaksa ve sizin için önemli olan sadece sevdiklerinizle birlikte bu güzel geceyi paylaşmaksa o zaman pasta daha bir önem kazanır. Hem daha az kalabalık olacak hem de sevdiklerinize güzel bir pasta ikram edecekseniz, pasta için ayırdığınız para biraz daha heybetli görünecek haliyle. Size en azından şimdi bir pasta fikri lazım değil mi?

2009 yaz gelinlerine makyaj önerileri



Damat hazır, gelinlikle çiçekler de… Her şey mükemmel… Kusursuz bir fotoğraf içinse geriye sadece makyajınız kalıyor. Max Factor Makyaj Uzmanı Nur Toktay, düğün  gününde en güzel haliyle görünmek ve kendini en iyi şekilde hissetmek isteyen 2009 yaz gelinlerine, kır ve salon düğünü makyajının ipuçlarını veriyor.


Duruluğun ve sadeliğin hakim olduğu; temiz, ışıltılı, porselen kadar pürüzsüz bir ciltte, bakışlardaki romantizmi ve saflığı yansıtmak, olabildiğince sade dramatik olmayan gözlere sahip olmak için Max Factor Makyaj Uzmanı Nur Toktay’ın,  kır düğününü tercih eden yaz gelinlerine  önerileri şöyle;


‘Nemlendiriciyle iyice nemlendirilmiş cildimize uygulayacağımız baz makyaj,  oldukça hafif, neredeyse yok gibi görünmeli. Nur Toktay, iyice temizlenmiş cildimizi, OLAY Regenerist nemlendiricileri ile makyaja hazırlandıktan sonra, doğal bir görünüm sağlamak için sürdükçe artan bir kapatıcık sağlayan Max Factor Natural Minerals Fondöten’i tercih ediyor. Hem doğal bir kapatıcılık hem de ışıltılı bir görünüm için ideal bir fondöten.


Gözlerimizin ön planda fakat abartıdan uzak görünmesi için olabildiğince doğal neredeyse makyajsız hissi veren Max Factor Colour Perfection Far’ın yumuşak renklerinden krem, sarı, turuncu, pembeyi tercih etmeliyiz. Gözlerimizde uyguladığımız iyice dağıtılmış renklerin geçişleri ise yumuşak olmalı. Derinlik hissinden çok daha ön planda olmasını istediğimiz gözlerimiz için takma kirpik etkisi yaratan maskara tercih edilmeli ve maskara, kirpik dibinden en ucuna kadar iyice sürülmeli.


Nur Toktay’ın önerisi ise Max Factor False Lash Effect Maskara… Dudaklarımızı ise pembenin tüm tonları ve yarı ışıltılı rujlar ile renklendirmeden önce çok doğal bir şekilde uygulayacağımız kalem, dudak rujumuzun kalıcılığını artıracaktır. Nur Toktay’ın ruj tercihi ise  Max Factor Colour Collections Ruj serisi… Yanaklarımız için ise sanki güneşten kızarmış hissi yaratmak için pembe tonları tercih etmeli, allığı, elmacık kemiklerin üzerinden yüzün orta kısımlarına gelecek şekilde uygulamalıyız. Kaşlar ise olduğu gibi taranıp bırakılabilir’.


Salon gelinlerinin makyajları ‘biraz daha kalıcı fakat yine abartıdan uzak olup daha dramatik olabilir diyen Max Factor Makyaj Uzmanı Nur Toktay, ‘Çok iyi nemlendirilmiş bir cilt üzerine uygulayacağımız fondöten, hangi özellikte olursa olsun iyice cilde yedirilerek nerdeyse porselen gibi bir görüntü elde ettikten sonra göz makyajına geçilmeli’ diyor.Nur Toktay’ın porselen gibi bir cilt için tavsiyesi Max Factor Creme Puff pudra+fondöten. Nur Toktay, göz makyajı için sezonun gözde renklerinden Max Factor Colour Perfection Far’ın, bronz, bakır ya da daha iddaalı renklerinin tercih edilip uygulandıktan sonra mutlaka derinlik katmak için siyah eyeliner ya da siyah kalemle gölgelendirmemizi öneriyor.  Aynı uygulamayı, gözü çerçevelendirmek için alt kısmına da uyguladıktan sonra yine vurguyu artıran en önemli şey olan maskarayı, kirpiklerimizin en dibinden en uç kısmına kadar uygulamalıyız. Göz makyajımız yoğun ise dudaklar mutlaka daha doğal bırakılarak denge sağlanmalıdır diyen Nur Toktay, ‘Hatta sadece hafif bir parlatıcı çok yerinde bir seçim olacaktır. Allık ise elmacık kemiklerinin üzerinde ve çok aşağılara gelmeyecek şekilde sezonun gözde renklerinden gül rengi, şeftali yanığı ve toprak tonlarda olabilir.  Max Factor Flawless Perfection Allık tercih edilebilir. Kaşlar ise iyice taranmalı ve kaş aralarındaki boşluklar varsa kaş kalemi ile doldurulmalı’ diyor.


•    Max Factor False Lash Effect Maskara - 39.90 TL

•    Max Factor Colour Perfection Far - 32.90 TL

•    Max Factor Göz Kalemi - 19.90 TL

•    Max Factor Natural Minerals Fondöten - 49.90 TL

•    Max Factor Creme Puff Fondöten+Pudra – 39.90 TL

•    Max Factor Flawless Perfection Allık – 39.90 TL

•    Max Factor Colour Collections Ruj – 29.90 TL

•    Max Factor Dudak Kalemi - 29.90 TL

•    OLAY Regenerist Gündüz Kremi -49.90 TL

En ilginç evlenme teklifleri



Son zamanlarda erkekler tarafından ilginç evlenme teklifleri icat oldu. Hayal güçleri geniş olan insanlar tarafından yapılan evlenme teklifleri bazen beklendiği gibi gerçekleşmez. İşte en ilginç evlenme teklifleri…


1. EVLENME TEKLİFİNİ 20 BİN KİŞİNİN ÖNÜNDE SUNDU

Zavallı genç, sevgililer gününde, bir NBA maçı sırasında 20 bin kişinin önünde sevgilisine evlenme teklifini sundu. Maça ara verildiği anda sahaya fırlayan genç, kız arkadaşını da sahaya çağırdı. Ulusal kanalların da canlı yayın yaptığı maçta şoka giren genç kız evlilik teklifini reddetti.


2. MİLKSHAKE İÇİNDEKİ YÜZÜĞÜ YUTTU

Reed Harris nişanlısı Kaitlin Whipple'a evlenme teklifini fast-food zinciri bir restoranda gerçekleştirdi. Sıcak bir yaz gününde soğuk çilekli bir milkshake içine pırlanta yüzüğü atan Reed, arkadaşlarını da restorana davet etti. Ancak bu esprili evlenme teklifinin sonu pek de eğlenceli bitmedi. İçeceğin içindeki yüzüğü yutan talihsiz Kaitlin'i zar zor hastaneye yetiştirebildiler. İki gün hastanede kalan genç kadın iyileştikten sonra Reed Harris'ten yeni bir evlenme teklifi aldı ve en sonunda evlendiler.


3. BALON İÇİNDEKİ PIRLANTA YÜZÜKLE TEKLİF

Londra'da Lefkos Hajji isimli adam, nişanlısı Leanne'ye evlenme teklifini helyum gazıyla şişirilmiş bir balonun içine konmuş 12 bin dolarlık pırlanta taşlı yüzükle yaptı. Evlenme teklifini sözlü bir şekilde yaptıktan sonra içinde yüzük bulunan balonu sevigilisine verirken ani bir rüzgar çıktı ve balon bir anda havalanmaya başladı. Balonun arkasından bir süre koşan genç adam balona yetişemeyeceğini anlayınca, arabasıyla bir süre daha balonun peşinden devam etti. Havalanan balon gittikçe gözden kaybolunca, Lefkos yüzükten umudu kesti. Olayın ardından yeni bir yüzük alıncaya kadar Lefkos'la tüm ilişkisini kesen Leanne'ı tekrar ikna etmek genç adamın zamanını aldı.


4. EVLENME TEKLİFİ ŞOVUNU UFO ZANNETTİLER

Almanya'nın Plattling kentindeki genç bir adamın evlenme teklifi bölgede UFO paniği yarattı. İçinde ışık yanan balonları havada uçuran genç adam, tüm kasabanın balonlarla renklenmesine neden oldu. Kasaba halkının 'Kenti UFO'lar bastı' diye yorumladığı bu gösteri, şüphesiz 'evet' cevabını da beraberinde getirdi.


Adım Adım Davetiye Seçimi



Düğününüz, gelinliğiniz hakıkında titizlendiğiniz kadar, davetiyeler konusunda da özenli olmalısınız. Çünkü davet ettiğiniz insanlar sizin muhteşem gelinliğinizi, düğün salonunun ihtişamını, elinizdeki gelin buketinin şıklığını, salon süslemelerini görmeden önce davetiyenizle karşılaşırlar…


HAYAL EDİN

Tıpkı gelinliğiniz gibi davetiyenizin ölçülerini, detaylarını, stilini ilk önce hayal ederek işe başlayın. Uzmalara göre davetiyenin rengi, tasarımı, yazı stili, ölçüleri tıpkı düğününüzü mükemmel yapan detaylar gibi düşünülmelidir.


RENK SEÇİN

Araştırmalara göre davetiyelerde ençok tercih edilen renk fildişi, krem ve beyaz. Riske girmekten kaçınıyordanız hiç düşünmeden bu tonlardan birini seçin. Ama herkesin yaptığını yapmak istemiyorsanız ve modern bir tören planınız varsa farklı bir seçim neden yapmayasınız ki?


KAĞIT SEÇİN

Resmi törenler söz konusu olduğunda kalın kuşe kağıtlardan yapılmış davetiyeler uygun olur. Bu kağıtları ağaç, ipek, metal çeşitleri, cam givi malzemelerle detaylandırıldığında gerçekten çok zengin bir görünüme sahip oluyor. Günümüzde geri dönüşüm kağıtlarından bile davetiyeler yapılabiliyor.


YAZI STİLİ

Davetiyelerde genel olarak, aynı yazı tipinin iki farklı fontu birlikte kullanılır.


Davetiye

BOYUT

Davetiyelerinizi tıpkı nikah yüzüğünüzdeki elmaslar gibi hayal ediyorsunuz. Size göre başkalarındakilerden daha büyük, daha ağır ve daha kaliteli olmalıdır. Hatta kimi zaman daha pakalı olmalarında bir sakınca yok. Maliyet ve postalamadki maliyetleri de düşünürsek büyük davaetiyeler yerine normal boyuttaki daveriyeler daha makul olur.


ÇOCUKSUZ TÖREN

Çocukların davet edilmesiği bir düğün töreni yapacaksanız bunu mutlaka davetiyeyle birlikte bildirin.


DAVETİYELERİN YOLCULUĞU

12 AY ÖNCE: Kimi misafirlerin davetiyeleri diğerlerinkinden daha önce postaya verilmelidir. Örneğin ülke dışından gelecek konuklarınki. Bir yıl yada altı ay kadar önce özel davetiyeler hazırlatıp adreslere yollamalısınız.


6 AY ÖNCE: Davetiyelerin siparişlerini verin. Davetiyenizin basım işleminde mutlaka bir örnek isteyin.


2 AY ÖNCE: Davetiyeleri postalayın. Şayet LCV istiyorsanız size geri dönüşüm için zarfa ikinci bir pul ilave ettirmelisiniz.


2 AY iLE 4 HaftaÖNCE: LCV için tüm kayıtlarınızı kontrol edin. Eksik olanları mutlaka tamamlayın. Geri dönüş yapmayan davetlilerin cevabını beklemek yerine onları arayıp telefonla sorun. Bu noktadan itibaren süprizler yaşamasına izin vermemelisiniz.


Kaynak: Moderndugun.com

Adet Düzensizliğine Çözüm Yiyeceklerde



Bayanlar bu ürünleri tüketerek adet düzensizliğinden kurtulabilirsiniz…

Hormonlar, vücudun ürettiği kimyasal maddelerdir. İç salgı bezlerinde yapılır ve etki ettikleri hedef dokulara kan yoluyla taşınırlar. Depresyon ve sağlıksız diyetler hormon dengesini bozarak kadınlarda adet düzensizliklerine ve başkarahatsızlıklara neden olur.

Vücudun içinde ve dışında oluşan değişiklikler hormonlar sayesinde gerçekleşirler. Büyümeyi gelişmeyi, üreme sistemini kontrol eder, hormonlardaki iniş ve çıkışlar duygu durumumuzu, ruh halimizi belirler. Bazen hayıflandığımız sivilceler, menopoz, kistler gibi sorunları da ortaya çıkarabilseler de onlar eşsiz bir sistemin parçasıdır. Peki nedir bu hormon. Yaşla birlirlikte yaşanan hormonal değişimleri, hormonal bozuklukları, hormon tedavilerini tedavilerini sıkça duyarız.

Prof. Dr. Saraçoğlu’ndan Su Tavsiyesi



Su ile ilgili yazmak istediklerimi ayrı bir başlık altında toplamayı uygun buldum. Çünkü, su insan sağlığı ve metabolizması için öylesine önemlidirki, yerini hiç biriçecek dolduramaz. Suyun önemini daha iyi vurgulayabilmek için, ben ona “beyaz kan” diyorum. İnsanın yemek yemeden bir kaç hafta yaşaması mümkündür. Su içmeden ise, ancak bir kaç günyaşayabilir.

Yapılan araştırmalar, kadınların erkeklere göre daha az su tükettiklerini göstermiştir. Halbuki, bayanlar bir bilseler ciltteki kırışıklıkların oluşumunda ve artmasının arkasında az su içmenin yattığını… Yeterli oranda su içenlerde yaşlanma daha yavaştır. Cildin taze ve canlı görünmesinde vücudun ihtiyacı olan yeterli suyun alınması çok önemlidir. Günde en az bir buçuk litre su içmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Susayınca su içilir diye bir kural yoktur. İster susayınız ister susamayınız, gün boyu en az bir buçuk litre su içmeyi ihmal etmeyiniz. Hele gece yatağa giderken içeceğiniz bir bardak suyun hikmeti saymakla bitmez… Normal kilosu olanlar, fazla kilosu olanlara göre vücutlarında daha fazla su tutarlar. Normal kilonun üzerine çıkıldıkça vücut daha az su içerir.

Doğru giyinmenin püf noktaları



Kısa boy, dar omuzlar, geniş kalçalar...Herkesin bir kusuru var! Önemli olan bunları gizlemenin yolunu bilmek.


KISA BOYLUYSANIZ...

Pantolon: Eğer vücudunuzun üst kısmını uzun göstermek istiyorsanız düşük belli pantolonlar tercih etmelisiniz. Bacaklarınızı olduğundan uzun göstermek için ise yüksek belli ve düz inen pantolonlar seçin. Kontrast renklerden ve iri desenlerden kaçının. Canlı renkleri üstünüzle aynı tonlarda olmak kaydıyla rahatlıkla kullanabilirsiniz.


Ceket ve gömlek: Fazla uzun veya belde biten kısa ceketlerden kaçının. Bele oturan ve kalça hizasında kalan modeller seçin. Düşük belli bir pantolon giymek istiyorsanız üzerine saçaklı, püsküllü veya payetli bir gömlek kullanabilirsiniz. Altla üst arasında renk kontrastları yapmayın, illa bir kontrast yapmak istiyorsanız, kumaş türü kontrastları uygulayın: ipek bir elbise üzerine jean ceket gibi.


Elbise: Tek renk ve düz kesim elbiseler silueti daha uzun gösterir. Ayrıca kadınsı ve seksi kesimleri de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Etek boyu baldırların ortasına hatta topukların hemen üstüne kadar inebilir.


ŞİŞMANSANIZ...

Pantolon: Pantolonlarınızı mümkün olduğunca krep gibi dökümlü kumaşlardan seçin.


Üst: Özellikle pantolon üzerine, bacaklarınızın üst kısmına dek inen uzun tunikler giyin. Göz alıcı, dikkat çekici büyük desenler yerine tek renk ve koyu tonları tercih edin. Dekolte kullanmaktan kaçınmayın ama kalın ve belinizi saran kemerlerden Kaçının!



Ceket: Dökümlü kumaşlardan olanları tercih edin; mümkünse önünü iliklemeden giyin. Ceketlerinizde büyük vatkalar yerine daha küçük, omuzlarınızı hafifçe yükseltecek vatkalar kullanın.


Elbise - etek: Asla vücudunuzu sarmamalı: streç kumaşlara veda edin! Vücuda yapışmayan, uçuşan kumaşlar idealdir. Renk olarak daha çok tek renk ve koyu tonlar kullanın. Emprime seviyorsanız minik desenlileri tercih edin. Etek boyu baldırlarınızın hemen altına dek inmeli; daha uzun boylar da rahatlıkla kullanabilirsiniz.


GENİŞ KALÇALIYSANIZ...

Pantolon: Geniş pantolonlarla kalçalarınızı kamufle etmeye çalışmayın. Dökümlü kumaştan dikilmiş, düz kesim pantolonlar giyin. Her zaman koyu ve tek renk tercih edin. Asla ve asla tayt giymeyin!


Üst: Üstünüz ince ve kalçalarınız genişse, vücudunuzdaki bu farkı yok etmeniz gerekiyor. O halde, dikkati vücudunuzun üst kısmına çekecek tarzda gömlek, kazak, tişört vb. giymekte tereddüt etmeyin. Çiçekler, geometrik şekiller, karışık renkler, hatta büyük aksesuarlar kullanın, minik dekolteler uygulayın. Göz ve dudak makyajına ağırlık verin.


Elbise - etek: Eteklerinizde dökümlü kumaş ve nötr renkler (siyah, gri, bej gibi) kullanın. Verev kesim ve büzgülü modellerden kesinlikle kaçının. Bel oyuğu kalçanın hemen üzerinden başlayan kesimler tercih edin. Elbisede dikkat etmeniz gereken nokta, göğüslerinizi belirginleştirmek, kalçanızı ise saklamaktır. En doğru model, bel hattı olan ama bele fazla oturmayan, kalça yuvarlağını çıkarmayan düz kesimlerdir. Diz altı etek boyu en ideal olandır.


BOYUN DEKOLTESİ

Boynunuz uzunsa, her tarzı uygulayabilirsiniz. Özellikle, yuvarlak açılmış dekolteler ve boyna bağlanmış küçük bir fular çok hoş duracaktır.


Boynunuz kısaysa, “V” yakalı bluzlar veya “V” açılmış dekolteler tercih edin; boynunuz daha uzun görünecektir. Fular kullanmamaya çalışın; boynunuzu iyice kısaltıp omuzlarınıza gömülmüş gibi gösterir. Bunun yerine omuzlarınıza bir şal alın; böylece “V” dekolteniz de kapanmamış olacaktır.


OMUZ DEKOLTESİ

Omuzlarınız kareyse, asimetrik omuz dekolteli veya kolsuz kıyafetler seçin.


Omuzlarınız yuvarlaksa, ince askılı giysiler sizin için idealdir.


Omuzlarınız düşük ve darsa, reglan kollu kıyafetler giymeyin. Omuz başlarını ortaya çıkaran, derin kol oyuğu olan giysiler omuzları daha geniş gösterir.


AYAKKABI SEÇİMİ

Topukta esas, kıyafetin etek uzunluğudur. Diz ve diz altı hizasındaki bir etek uzunluğuyla 7 cm.den uzun bir topuk giyilebilir. Mini bir etekle daha alçak topuk kullanmak gerekir.


Şişmansanız, vücudunuzla oransızlık yaratmamak için yüksek topuktan kaçının, orta boy topuk idealdir.


Kısa boyluysanız, yüksek ve ince topuk vücudunuzda dengesizlik yaratır, eğri ve kambur bir görünüm verir. 5-6 cm.lik bir yükseklik yeterlidir.


Uzun boyluysanız, yine de çok düz ayakkabılar seçmeyin. Az da olsa biraz topuk siluetinize çekicilik katacaktır.


TEN VE SAÇINIZA En uygun renkler

BUĞDAY TEN-SARI SAÇ

En uygun renkler

Toz pembe, bebek mavisi, gri-mavi, lila, açık mor, açık yeşil ve nane yeşili


Kaçının!

Elektrik mavisi ve koyu kırmızı yüzünüze yakın kullanmanız halinde çok sert bir etki yaratır.


AÇIK TEN-SARI SAÇ

En uygun renkler

Toz pembe, bebek mavisi, gri-mavi, lila, açık mor, açık yeşil ve nane yeşili.

Kaçının!

Elektrik mavisi ve koyu kırmızı yüzünüze yakın kullanmanız halinde çok sert bir etki yaratır.


AÇIK TEN-KIZIL SAÇ

En uygun renkler

Yeşilin açık tonları ile saman sarısı, kavuniçi, kayısı rengi, mercan ve gri-mavi.

Kaçının!

Toprak sarısı ve haki -yüzünüze yakın kullanmanız halinde- teninizdeki ışıltıyı alır.


AÇIK TEN-KAHVERENGİ SAÇ

En uygun renkler

Yeşilin açık tonları ile saman sarısı, kavuniçi, kayısı rengi, mercan ve gri-mavi.

Kaçının!

Toprak sarısı ve haki -yüzünüze yakın kullanmanız halinde- teninizdeki ışıltıyı alır.


KOYU TEN-SİYAH SAÇ

En uygun renkler

Pembe ve mavinin tüm tonları ile mor ve siyah.

Kaçının!

Kiremit kırmızısı, tunç ve doreli renkler sarı içerdikleri için saç ve ten renginizi donuklaştırır.


AÇIK TEN-SİYAH SAÇ

En uygun renkler

Pembe ve mavinin tüm tonları ile mor ve siyah.

Kaçının!

Kiremit kırmızısı, tunç ve doreli renkler sarı içerdikleri için saç ve ten renginizi donuklaştırır.


BUĞDAY TEN-KAHVERENGİ SAÇ

En uygun renkler

Kırmızı ve yeşil tonları ile kavuniçi, kiremit rengi, doreli bej, toprak sarısı ve turkuaz.

Kaçının!

Maviye çalan tonlar, fuşya, duman grisi gibi renkler içlerinde dore tonları barındırmadıkları için saç ve ten renkleriniz için fazla soğuk.


İŞ HAYATINDA GİYİM

KIYAFET SEÇİMİ

Çalışan bir kadınsanız biraz erkek egemen bir ortamdasınız demektir. Bu durum asla kadınca giyinmenizi engellememeli, kadınlığınızı gölgelememeli. İş hayatında giyinmenin altın kuralı, iş kolunuzun geleneklerine uygun ama kendinizi yansıtan bir tarz belirlemenizdir. İşinize ciddiyetle yaklaşımınızı ve becerinizi vurgulayacak zarif, temiz, uyumlu ve iyi dikilmiş kıyafetler seçin. Etek, pantolon takımlar, gömlekle kombine edilmiş etek ve pantolonlar, düz kesim elbiseler ideal olanlardır.

Hoşunuza gitmeyecek bir konuma düşmemek için çok kısa etekler, vücudunuza yapışan kıyafetler ve derin dekolteler kullanmayın.


RENK PALETİ

Çok canlı renkler seçmeyin ama kendinizi gri tonları içine de hapsetmeyin. Evet, gri, iş hayatında çok alışıldık ve ağırlık veren bir renk ama aynı etkiyi bırakabilecek başka renkler de var. Yeşil, bordo, lacivert, siyah, kahverengi, bej, toprak tonları ve lâl gibi renklerle gardırobunuzu çeşitlendirin.


AKSESUARLAR

Her detayı düşünün! Ayakkabılarınız topuklu veya topuksuz olabilir ama mutlaka temiz ve cilalı olmalı. Çantanız hem kıyafetinizle uyumlu hem de çalıştığınız iş koluna ve konumunuza uygun olmalı: boncuklu bir çanta ile bankacılık sektöründe çalışmanız pek uygun olmaz! Abartısız ve zarif takılar kullanın; ama annenizin inci kolyesi ile de kendinize olduğunuzdan daha yaşlı bir hava vermeye çalışmayın!


MAKYAJ

Canlı renklerden, koyu ve yoğun uygulamalardan mutlaka kaçının. Sade ve doğal bir makyaj yapın: gözlere hafif gölgeler, 2 kat rimel, biraz allık ve ruj.


SAÇ

Saç, genel görünümde son derece etkilidir. Asla yağlı, kirli ve boyası gelmiş bir saçla işe gitmeyin. Rahat etmek için saçınızı toplayın; böylece sürekli düzeltmek zorunda da kalmazsınız. Kibar, kıyafet renginizle uyumlu tokalar tercih edin: payetli kelebek tokaları günlük hayatınıza bırakın!


PARFÜM

Asla ağır kokular kullanmayın. Hafif, çiçeksi aromalardan yapılmış parfümleri tercih edin. Parfümünüzle banyo yapmayın, az sıkın, gerekirse tazelersiniz.


YANINIZDA BULUNDURUN!

Ne olur ne olmaz diyerek el çantanızda bulundurmanız gerekenler:

yedek bir çift çorap

küçük bir ayakkabı cila süngeri

iplik ve dikiş iğnesi

diş fırçası ve macunu

saç fırçası

törpü

kağıt mendil

ve elbette makyajınızdaki parlamaları rötuşlayacak hafif bir pudra, dudak boyanızı gün içinde tazelemek üzere rujunuz ve parfümünüz.


HATIRLATMALAR

Kendinizi sevin, kendinize güvenin ve gülümseyin. Gülümseyen bir yüz, aydınlık bakışlar ve güvenli bir tutum sizi her zaman olduğunuzdan daha şık ve bakımlı gösterecektir.


Yürürken de otururken de dik durmaya özen gösterin.

Giysileriniz temiz ve ütülü olsun.

Renk uyumuna dikkat edin. Küçük aksesuarlarla kıyafetlerinizi hareketlendirin.

İçinde rahat olmadığınız giysiler ve ayakkabılar giymeyin.

Ayakkabılarınızı sık sık temizleyin ve cilalayın. Topuğu yenmiş, deforme olmuş ayakkabılar giymeyin.

Saç, el ve tırnaklarınızdaki bakımsızlık şıklığı zedeleyen unsurlardır. Saç boyanıza ve temizliğine dikkat edin, el ve tırnaklarınıza özen gösterin.

Takılarınız hem kıyafetinizle hem de birbirleriyle uyumlu olmalı. Sarı ve beyaz takıları bir arada kullanmayın (altın bir kolye, gümüş küpeler gibi). Ağır takılarla daha hafifleri de bir arada kullanmayın (boncuk bir bilezik ve pırlantalı bir yüzük gibi)


Kaynak: Vekozmetik

Gün yüzüne çıkmayan solaryum zararları



Güneşin etkisini yitirmesiyle popülerleşen solaryum aslında cilde çok önemli hasarlar veriyor ve en önemlisi cilt kanserine sebep olabiliyor.


Cosmopolitan'ın bu konuda yapılan son araştırmaları derlediği yazıya göz attıktan sonra solaryuma girmeden önce bir kez daha düşüneceksiniz

Solaryumun zararlarıyla ilgili bilgilendirici konular basında sık sık işleniyor.


Ağustos 2009 tarihli bir bilimsel araştırma, solaryumla ilgili şüpheleri bir kez daha haklı çıkardı. Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi'nin sunduğu rapora göre, solaryumun kanserojen etki yarattığı kesinleşti. Araştırmadan çıkan asıl çarpıcı sonuç ise şu: Eğer 30 yaşınızdan önce solaryuma girmeye başladıysanız, cilt kanseri olma riskiniz de yüzde 75 oranında artıyor.


YASAL ÖNLEMLER GELİYOR

Solaryumun zararları konusunda Avrupa da çözüm arayışında. 90'lı yıllarda solaryum kullanımında patlama yaşanmasının, kıtada cilt kanseri vakalarındaki artışta etkili olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği bünyesinde çalışmalar yapan Avrupa Komisyonu da solaryumla ilgili çarpıcı sonuçlar elde etmiş. Bu ülkelerde özellikle gençler arasında solaryum kullanımının yaygınlaşması Avrupa Birliği'ni harekete geçirmiş.


Hatta Avrupa Komisyonu'nda şu günlerde solaryum kullanımı konusunda yasal önlemler de alınma aşamasında. Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden uzman doktor David J. Leffell'e göre artık ultraviyole ışınlarının kansere sebep olma süreciyle ilgili bir soru işareti kalmadı. Leffell, "Bunun aksini iddia edenler ya dürüst değiller ya da işlerine gelmediği için bu gerçeği görmezlikten geliyorlar. Bu durumda sorumluluk tamamen kişiye ait" diyor. Cosmopolitan dergisi de, tüm bu uyarılar doğrultusunda, dünyanın en iyi dermatologlarının önerileriyle solaryum kullanımı konusunda yanlış bilinenleri derledi. Solaryuma girmeden mutlaka okuyun...


MİT 1

SOLARYUM KANSERE SEBEP OLMAZ

Yapay ultraviyole ışınlarının kansere sebep olduğuyla ilgili bir kanıt olmadığı iddia ediliyor. Oysa 20'li yaşlardaki kadınlarda en sık görülen ikinci, 30'lu yaşlardaki kadınlarda ise en sık görülen üçüncü kanser çeşidi; cilt kanseri. Bu oranlar, güneşe aşırı derecede maruz kalındığını gösteriyor. Araştırmalar özellikle 15-16 yaşından itibaren UV ışınlarına maruz kalmanın melanoma sebep olduğunu gösteriyor. Son yıllarda cilt kanserindeki bu artışın sebebi, solaryumun yaygınlaşmasına bağlanıyor.


MİT 2

KENDİNİ İYİ HİSSETMENİ SAĞLAR

Bunu savunanlar, ışığın modu yükselttiğini ve endorfin hormonu salgılanmasını artırdığını savunuyorlar. Evet, bronz bir görünüm insanın kendisini daha iyi ve seksi hissetmesini sağlayabilir. Ama bu psikolojik etkilerin yanı sıra kanser oluşumunu artırması, kırışıklıkları fazlalaştırması da önemli değil mi sizce? Siz en iyisi 15 koruma faktörlü kreminizi sürüp, açık havada yürüyüş yapmakla yetinin.


MİT 3

D VİTAMİNİ KAYNAĞIDIR

D vitamini kemiklerin ve kasların gelişimini sağlar. Günlük ihtiyaç ise gün içinde alınan güneşten karşılanabilir boyuttadır. Bu da vücudun otomatik olarak D vitamini üretmesini sağlar. Brown Üniversitesi'nden ve Amerikan Kanser Araştırma Derneği'nden profesör Martin Weinstock'a göre fazla UV ışınlarından daha fazla D vitamini alınmıyor. Ayrıcı solaryum cihazlarında ne kadar D vitamininin vücuda verildiğini gösteren bir ölçü birimi bulunmuyor.


MİT 4

GÜNEŞ IŞINLARINDAN DAHA AZ ETKİLENİRSİNİZ

Solaryumu savunanlar, solaryumlu bir cildin güneşten daha az etkilendiğini söylerler. Bu doğru; bronz bir cilt güneşten daha az etkilenir. Ama asıl problem cildinizin zarar görüp görmediğidir. Mount Sinai Tıp Fakültesi'nden Albert Lefkovits, solaryumun bir zararını da şöyle açıklıyor: "Açık renkli kişiler güneşe çıkınca ıstakoz gibi kızarabilir ama solaryumu tercih ettiklerinde de ciltlerini kurutabilirler."


MİT 5

SOLARYUM GÜNEŞE GÖRE DAHA GÜVENLİ

Bu mitin savunma noktası, solaryum ışığının altında geçirilen sürenin önceden belirlenebilir olması ve cilt tipine göre seçilmesi. Bu nedenle UV ölçüsünü siz belirlerseniz hem istediğiniz renge kavuşursunuz, hem de fazla yanmayı engellemiş olursunuz. Ama Doktor Weinstock bu kontrolün olması gerektiği gibi yapılmadığını söylüyor. Dr. Rigel ise solaryumda kullanılan ışınların doğal güneş ışınlarına göre 2-3 kat daha etkili olduğunu belirtiyor.


BRONZLAŞMAK İÇİN ALTERNATİFLER

Solaryuma alternatif olarak otobronzan kremleri de kullanabilirsiniz. Ancak uygulama yaparken, ürünü homojen olarak sürmeye dikkat edin. Aksi takdirde çok yapay bir görüntü oluşabilir. Ayrıca, güneşlenmeye çıkmadan önce alınan betakaroten kapsüllerin de cildi güneşe hazırladığı iddia ediliyor.

Selülit Tedavisinde Madonna’nın Yöntemi



Dünyada ilk uygulaması ünlü şarkıcı Madonna üzerinde yapılan ve popülerliği hızla artan AWT cihazı; etkili sonuçları sayesinde hızla yükselen bir trendle selülit tedavisinde en tepeye yerleşmiştir.

AWT cihazının çalışma prensibi şimdiye kadar ki selülit tedavileri için üretilmiş cihazlardan oldukça farklıdır. Akustik Dalga Terapisi (AWT) selülit için yeni bir yaklaşım getirmektedir. AWT selülitin başlıca iki nedeni üzerine etki gösteren tek uygulamadır. Şok dalgaları hem fibröz septa ve yağların alt dermis içinde oluşturduğu çıkıntılar üzerinde etki gösterirken, hemde üretilen şok dalgaları deriden ve yağlardan geçerek fibröz septayı kollajenden ayırarak deriyi serbest bırakmakta ve bu sayede daha düzgün bir yüzey oluşmasını sağlamaktadır.

Derinin Kıvrılmış Görünümü:

AWT aynı zamanda dermisin kalınlaşmasına ve yağ tümseklerinin azalmasına da yardımcı olmaktadır. Ultrason görüntüleri tedaviden sonra cildin yeni kollajen oluşumu ile kalınlaştığını doğrulamaktadır.

Dermisin kalınlaşması cilt içine doğru çıkıntı oluşturan yağ tabakalarını azalmasına yardımcı olmakta ve ayrıca selülitli görünümü de azaltmaktadır. Selülite yol açan başlıca nedenlerin ikisi üzerinde de etkili olan AWT selülitli görünümün iyileştirilmesinde eşsiz bir tedavi yöntemidir.

AWT ile selülitin yanı sıra bölgesel yağ fazlalıkları ve cilt gevşekliği sorunu da birlikte çözüm bulmaktadır. Cilt elastikiyetindeki artış 3. ayda %71,6 olarak bildirilmiştir. Genetik olarak erkek vücudunda 18 milyon kadın vücudunda ise 21 milyon yağ hücresi vardır ayrıca kadın bedeni lenfatik dolaşım açısından daha yavaştır. Bunların sonucunda lipogenez yani yağ yapımı da daha yüksek ve kolaydır. AWT ile bu kısır döngü tamamen tersine dönmekte lipoliz artmakta ve ödem çözülmektedir. Selülitteki iki büyük sorun ödem ve yağ birikmesidir. Verilen şok dalgaları direk yağ dokuda çözülme sağlar. Lenfatik damarlarda ise özel metabolitlerin açığa çıkıp geçirgenliğin artmasıyla ödem sorunu da çözülmüş olur.

Selülit Tedavisinde Kullanılan Yeni Cihazlar:

Yıllar boyunca selülit birçok farklı yöntemle tedavi edilmeye çalışılmış, ama bu tedavilerden birçoğundan tatmin edici sonuçlar alınamamıştır. Günümüzde ise AWT CelluActor ve D-actor ile önemli bir yeni buluşun temsilcisi konumundadır.

Radyal Şok Dalgası Terapisi:

Radyal başlıkta, AWT şok dalgasının üretilmesi için cihazın içindeki bir hava bölmesinin iç kısmına yerleştirilmiş olan bir paletten faydalanılmaktadır. Bu palet tarafından kısa süreli ve güçlü bir vibratör hissi veren şok dalgaları üretilmektedir. Bu şok dalgası septayı ikiye ayırmakta ve dermal kollajeni arttırmaktadır. Radyal başlık aynı zamanda acının kontrol edilmesinde de kullanılmaktadır. Bu başlık sinir hücrelerini uyarmakta ve tedavi bölgesindeki kan akışını arttırmaktadır. Bu tedavinin daha rahat yapılmasını mümkün kılmaktadır. Ayrıca bu radyal başlık, egzersize gerek kalmaksızın yüksek frekanslarda kas tonusunu da arttırmaktadır.

Planar Şok Dalgası Terapisi:

Planar başlıkta ise AWT terapisini oluşturan bir elektrik mıknatısından faydalanılmaktadır. Bu, çok kısa süreli ve yüksek enerjili bir şok dalgası meydana getirmektedir (bu dalganın süresi nano-saniyelerle ölçülmektedir). Yüksek enerjili şok dalgasının hastaya çok kısa bir süre ile uygulanması nedeniyle terapi hemen hemen ağrısızdır. Bu yüksek enerji ile fibröz septalar birbirinden ayrılmaktadır. Ayrıca alt dermis içindeki kollajen de uyarılmakta ve böylece yağ tümsekleri azaltılmaktadır. Enerjinin bir kısmı tedavi uygulanan alanın yakınındaki yağ hücrelerine dağılmaktadır. Enerjinin bu şekilde dağılması ile yağ hücreleri sahip oldukları içeriğin bir kısmının erimesi nedeniyle incelmektedir.

AWT terapisi uygulama şekli:

AWT de tedavi ağrısız son derece konforludur. Selülit için öngörülen tedavi şekli haftada 2 olmak koşulu ile sadece 3 haftadır. Kontrollügruplarda yapılan çalışmalarda tedavi öncesi ve sonrası alınan kan örneklerinde serbest yağ asitlerinin ve gliserolün yani yağ doku parçalandığında açığa çıkan ürünlerin anlık arttığı biyokimyasal olarak kanıtlanmıştır.

Şok dalgaları önce ve sonrası cildin sıkılaşması yağ doku kaybı gerçek ve bilimsel olarak gösterilebilir. Cilt sıkılaşması ve yağ doku kaybı nedeniyle özel bir diyete gerek kalmadan bölge başına % 5-12 arasında incelme sözkonusudur. Şok dalgalarının cilt sıkılaşmasındaki başarısı da özel bir başlıkla daha yüzeyel uygulama ile cilt gençleştirmede güvenle kullanılmaktadır.

Siyah Noktalar Nasıl Temizlenir?



Yüzünüzdeki siyah noktaları temizlemenin en basit yolları aslında evinizde var. Tek ihtiyacınız bir şırınga. Bir kaba boşalttığınız sıcak su ile yüzünüze bir süre buhar yapın. Başınızın etrafınıda bir havlu ile örtün. Siyah noktalar buhar banyosundan sonra iyice yumuşayacaktır. daha sonra şırınganın iğnesini çıkarıp siyah noktaların üstüne hafifçe bastırın. Çıkış yönüne göre bastırırsanız işlem kolaylaşacaktır. Sonunda mutlaka yüzünüzü temzileme losyonuyla temizleyin. 1,5 tatlı kaşığı kil, 1 tatlı kaşığı badem yağı, 1 tatlı kaşığı balı karıştırıp yüzünüze sürün ve 35-40 dakikabekleyin. Daha sonra yüzünüzü soğuk suyla yıkayıp yağsız bir nemlendirici krem sürün.

1,5 tatlı kaşığı kil, 1 tatlı kaşığı badem yağı, 1 tatlı kaşığı balı karıştırıp yüzünüze sürün ve 35-40 dakika bekleyin.  yüzünü soğuk suyla yıkayıp nemlendirici sürün.

Cildinizin ph Seviyesi



Cildimiz vücudumuzun heryeri kaplar. Bu yüzden bir koruma kalkanı gibi bizi soğuktan, sıcaktan, güneş yanıklarından ve çeşitli tehlikelerden korur. Peki biz cildimizi yeterince koruyabiliyor muyuz? Cildin kendine özel ph oranı 5.5′tir. Bu yüzden sadace su ile yıkamak bu ph seviyesini korumakiçin yeterli değildir. Çeşitli toniklerle bu seviyeyi düzenlemek mümkün. Ancak ara sıra da olsa yüzü su ile yıkamak da gerekir. Evinizdekullandığınız suyun sertliğini öğrenerek gerekli tonik için eczacınıza danışın. Cildinizi özellikle bu sıcak yaz günlerinde daha fazla koruyun.

Jennifer Aniston’ın parfümü



Herkes adı Lolavie olacak sanıyordu, herkes yanıldı. İşte yılın en merak edilen parfümünün bilinmeyenleri.


Jennifer Aniston herkesin merak ettiği parfümünü Harrod’s'da tanıtarak satışa sundu. Parfüm şu anda tüm dünyada sadece Harrod’s'da satılıyor. Ve verilen bilgiye göre çok da iyi satıyor. Jennifer Aniston hayranları bu parfüm o kadar merak ediyor ki, hiç koklamadan, siparişi veriyorlar. Harrod’s yurtdışına parfüm göndermediği için birçok meraklı hayran soluğu ebay’de alıyor. Kozmetik peşine düşmüş çaresiz alışverişçinin nelere kadir olduğunu bilen ebay akbabaları da bu hayranları soyup soğana çeviriyor ve parfümü çok pahalıya satıyor. Harrod’s'dan alabilenler için ise parfümün 50 ml.’lik şişesi 29 sterlin.

“Ben çok parfüm parfüm kokan kokuları sevmem. İnsanların bunu duyduğunda ‘Çok güzel kokuyorsun, bu ne?’ diye sormasını istedim.” diyor Jennifer Aniston ve ekliyor: “Bu parfümün hatıralarımın katalogu gibi olmasını istedim. Hayatım boyunca gece açan yaseminin kokusuna aşık oldum. Kalifornia’da büyürken yasemin kokan akşamları çok iyi hatırlıyorum. Aynı zamanda okyanusun kokusunu da canlandırıcı ve seksi bulurum. Bu aroma insanı arıtır ve coşturur. Tropik yağlar ve tuzlu hava kokusu bana plajda uzun güneşli günleri hatırlatıyor. Saf mutluluk.”


Jennifer Aniston

Parfümün üst notalarında turunçgil ve gül suyu.

Orta notalarında yeni açan yasemin çiçeği, vahşi menekşe ve Amazon zambağı

Alt notalarında altın amber ve sandal ağacı var.

Parfümün şişesinin üzerinde hiçbir şey yazmıyor ve aynen Jennifer Aniston’ın giyim tarzı ve güzellik anlayışı gibi olabildiği kadar yalın ve net bir formu var. İsmi sadece “Jennifer Aniston” ama bu onun seçimi değil. Halen satışta olan Marc Zaobs’ın Lola isimli parfümü ile karışmasından çekinildiği için son anda Lolavie isminden vazgeçilmiş. “Çok içime sinmese de son anda hukuki olarak kullanabileceğim tek isim kendiminkiydi.” diyor Aniston…

Kaynak: Trendus.com

Makyaj Hataları İçin Çözümler



Fazlalıkları pratik ve küçük dokunuşlarla halledin.

Fazla parlıyorsanız uygunlayın

Aşırıya kaçmış ışıltıları azaltmak için işaret parmağınızın ucuna yapışkan kısmı dışarı gelecek şekilde seloteyp sarın. Ardından parlak yerlere yavaşça dokunarak ışıltıları azaltın.

Saç spreyi fazla olduysa

Şampuanı kuru saçlarınıza sıkın ve nazik hareketlerle fırçalayın. Bu hareket saç tellerini tazeleyecek ve bir sonraki uygulamaya hazır hale getirecektir.

Likit eyelinerı kalın çektiyseniz

Pamuk çubuklar makyajınızı yeniden yapmanıza gerekmeden düzeltmenizi sağlayacaktır. Çektiğiniz çizgi inceltmek ya da yumuşatmak için kulak çubuğunun ucunu az miktarda nemlendiriciye batırın ve çizginin dış kısmında gezidrerek fazlalığı alın.

Parfümü fazla kaçırdıysanız

Bir pamuğa alkol sürün ve parfümü sıktığınız bölgeye birkaç kez nazikçe dokundurun. Alkol, üst ve orta noktaları alacak ve sadece daha hafif olan alt noktayı bırakacaktır.

Kaynak: iVillage Türkiye

Daha genç eller için



Ellerdeki yaşlanmaya karşı tıp uzun yıllar çaresiz kalmıştı. Ama yeni uygulamalarla eller artık kısa sürede kolayca onarılıyor, yenileniyor, daha genç görünüm elde ediliyor.

Yaşı ilerleyen ve gençleştirme tedavilerinden olumlu sonuç alan her kadının kabusudur ellerdeki yaşlanma… El gençleştirme, yumuşak dokugençleştirme işlemleri arasında son zamanlarda giderek yaygınlıkkazanan bir uygulamadır çünkü pek çok hasta, daha genç görünümlü ellere kavuşmak için tedavi yolları aramaktadır. El estetiği, normal anatomi ve yeterli yumuşak doku volümü, pigmentasyon ve cilt yüzeyinin karakteristiğine bağlıdır. Bu anlamda, dışsal ve içsel yaşlanma belirtileri tanımlanmalı ve buna uygun bir tedavi metodu izlenmelidir.

Hastalarla yapılan görüşmeler ortaya koymuştur ki genç bir eli belirleyen en önemli özellikler dolgunluk, damarların ve kırışıklıkların azlığıyken; yaşlı bir eli belirleyen unsurlar ise çizgiler, damarlar, belirgin eklem yerleri,ince deri, deformasyon ve lekelenmelerdir. Günümüzde yaşlanan ellerin tedavisinde microdermabrasyon, fractional thermolysis, kimyasal peeling, yoğun ışık kaynakları ve lazer kullanıldığı gibi dolgu maddeleri ve volüm artırıcılar da yumuşak dokunun tedavisinde sonuç vermektedir.

Ellerde yaşlanmayla ortaya çıkan alt deri değişikliklerinden bir tanesi, volüm ya da yumuşak doku kaybıdır. Bu kayıplar, doğru dolgu maddelerinin kullanılmasıyla tedavi edilebilmektedir. Yumuşak doku takviyesi, ellerdeki volüm kaybının tedavisinde çok bilinen bir metottur. Biodegradable dolgu maddelerinin enjekte edilmesiyle ya da yarı-kalıcı volüm artırıcılarla eller onarılıyor, yenileniyor ve daha genç bir görünüm elde ediliyor.

Enjekte edilecek ilaçlar için tedavi öncesinde içerikleri ve dağılma yöntemleri hakkında bir analiz yapılması gereklidir. Kanın pıhtılaşmasını azaltan aspirin gibi ilaçlar, tedaviye başlanmadan 5-7 gün önce çürüklerin oluşumunu önlemek için bırakılmalıdır. Aynı zamanda, tedaviden bir-iki gün önce ve tedavi sonrasında alınacak arnica ve bromelain gibi ilaçlar, çürük oluşumunu önlemede tedaviye yardımcı olmaktadır. Hyalüronik asit içeren ürünler de volümünü kaybeden ellerin tedavisindekullanılabilmektedir.

Hyalüronik asit iki ele de gerekli olduğu miktarda enjekte edilebilir. Enjeksiyon dermis tabakasına ulaşacak ölçüde derin olmalıdır; çünkü yüzeysel yerleştirme cilt üzerinde renk kaybına neden olabilmektedir.

Ayrıca, kalsiyum hidroxylapatite içeren yarı-kalıcı dolgular da elgençleştirme tedavisinde kullanılmaktadır. Bu, biodegradable polimerdir, fibroplasia’yı uyararak tedavi edilen bölgede volümü artırdığı düşünülmektedir ve etkisi bir yıl devam etmektedir. Yapılan son araştırmalar göstermiştir ki, elin üstüne enjekte edildiğinde kalsiyum hidroxylapatite bu bölgenin volümünü artırmakta ve çok kısa sürede etkisini göstermektedir.

Dolgu maddesinin aktif bileşeni PLLA sentetik, biyouyumlu, ve biodegradable olduğundan alerjik reaksiyon oluşma riski azdır ve uygulandığı bölgede kolajen üretimini arttırarak volüm kayıplarının tedavisinde kullanılmaktadır. Enjekte edilen PLLA maddesi, kozmetikkullanımda ve yüzdeki yağ kayıplarının tedavisinde kullanılmak üzere Avrupa tarafından lisanslanmıştır. PLLA maddesi, cilt sıkılığının artmasında gözle görülür artışlar sağlamaktadır ve etkileri 2 yıl kadar sürmektedir. Aynı zamanda el gençleştirme işlemlerinde de kullanılan bu madde, 2 yıla kadar değişkenlik ve dayanıklılık göstermekte ve doğru enjekte edildiğinde çok az yan etki oluşumuna neden olmaktadır. Enjeksiyon, elevasyonun kemikler arasındaki boşluğuna yapılmaktadır, çizgisel ip tekniği kullanıldığından işlem için gerekli delik sayısı azaltılmıştır. Operasyon sonrası uygulanan masaj ve uygulanan maddenin doktor tarafından biçimlendirilmesi, deride oluşabilecek yuvarlak nodüler çıkıntıları engellemektedir. Ayrıca hastalara günde 5 dakika 5’er kez ellerine masaj yapmaları tavsiye edilmelidir. Ellerde yaşlanmanın diğer belirtileri olan pigmentasyon, kırışıklıklar, cilt sarkması ve şiş damarların tedavisi, her birine özel geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.

Dr. Ceyda Şener

Kaynak: Posta.com.tr

27 Ağustos 2010 Cuma

Bebek Arabası seçerken dikkat etmeniz gereken noktalar



Bebek arabası bakmaya başladıysanız artık bebeğinizi kucağınıza almanıza az kalmıştır. Yani ağırlaşmışsınızdır ve mağaza mağaza gezmekte zorlanıyorsunuzdur. Halbuki bebek arabalarında değişik mağazalarda çok değişik alternatifler vardır. O zaman öncesinde ihtiyacınızı tam olarak belirlemenizi öneririm. Aksi halde sonsuz seçenekler arasında boğulabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken noktalar :

-Otomobiliniz var mı? Araba koltuğu içeren bir travel sistem alıp almamanızla bu sorunun cevabıyla ilgili.

- Bebek arabasını hangi sıklıkla kullanabilecekseniz?

- İlk günden itibaren kullanabilecek bir semtte oturuyor musunuz?

- Apartmanınızda asansör var mı? Yoksa en hafif olan bebek arabasını seçmeniz gerekir.

- Bebek arabasında görüntü mü yoksa fonksiyonellik mi arıyorsunuz?

Bu soruların cevaplarını belirleyerek arayışınıza devam ederseniz, daha kısa sürede çözmüş olursunuz. Bunun yanı sıra ben CHICCO TRIO TRAVEL SYSTEM’i seçtim.

20 Soruda Bebekleri Anlama Rehberi



Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik, annelerin bebek bakımında artık halk efsanesine dönüşmüş bilgilerin doğrularını anlatarak, annelere bir mini rehber oluşturdu.


1- Emziren Anne Üşütünce Kendi Karnı Ağrır, Bebeğe Bir şey Olmaz!

2- Anne Gazlı İçecek Tüketirse Bebekte Gaz Olmaz

3- Bebek Yeşil Kaka Yapıyorsa Araştırmak Gerekir

4- Anne Strese Girince Sütü De Etkilenir

5- Tırnaklarını Kesmek İçin Kırkının Çıkmasını Beklemeyin

6-Hava Sıkışınca Hıçkırık Olur

7- Göz Yaşarması, Göz Zarının Tahriş Olması Demektir

8- Ağlayan Bebeği Sık Sık Kucaklayın

9- Yer Yemez Kaka Yapmasından Korkmayın

10 - Şekerli Suya Alışınca Memeyi Reddeder

11- İlk 3 Ay Bebeğe Yalancı Meme Vermeyin

12- Bebek Annesinin Memesini Bulunca Rahatlar

13- Bebeğin Sık Hapşırması Reflekstir

14- Bebeğin Memesinde Süt Toplanırsa Geçmesini Bekleyin

15-Göbeğinde Fıtık Varsa Kendiliğinden Geçer

16- Göbeği Düşsün Diye Toz Kullanmayın

17-Gözündeki Çapağa Anne Sütü Damlatmayın

18- Bitki Çayları Gazı Gidermiyor

19- Her Gün Yıkamak Büyümesini Kolaylaştırır

20- Bebeği Tuzlamanın Ölümcül Sonuçları Olabilir

Çocuklara Beslenmeyi Sevdirin



Çocuklarının iştahsızlığından yakınan bir çok anne vardır. Bunların bir kısmı boş kuruntudur. Ancak bir kısmı da doğrudur. Bu durumda yapılacaklar şunlardır;

Çocuğa beslenmenin önemini anlatın
Beslenmeyi ona sevdirin
Yemekleri çekici hale getirin
Zorla yedirmeyin, ısrar etmeyin
Sevdiği yemklerle birlikte sevmediklerine de alıştırın
Yemekten önce içecek tüketmemesini sağlayın
Tükettiği besinleri çeşitlendirin
Yemek saatlerini iyi ayarlayın
porsiyonları iyi ayarlayın

Bebeğin Emzirilmesi



Yeni doğan bebeklerin tek ihtiyacı zamanında altlarının temizlenmesi ve acıktıklarında derhal annenin hazır bulunmasıdır. Ha birde uyku saatlerinde sevilmemeleri gerekir. Çünkü onlar nerdeyse günü uyuyarak geçirirler.


Her bebek anne sütü ile beslenecek kadar şanlı olamıyor maalesef. Kimileri bu kışın soğuğunda her ne sebeple olursa olsun battaniyeye sarılıp kaldırım köşesine terk edilebiliyorlar. Hiçbir anne ne sebeple olursa olsun bunu yapma hakkına sahip değildir. İşler bu raddeye gelmeden, çocuk annen rahmine düşmeden bunun tedbiri alınmalıdır. Tedbir konusu bir başka yazıya kalmak üzere emzirmenin önemine geri dönelim.


Emzirme hem bebek için hem de anne için bir öğrenim sürecidir. Bebek beslenmeyi öğrenir, anne ise beslemeyi. Ki bu her ikisinin arasındaki sevgi bağının güçlenmesine sebep olur.  Genelde çocukların ağlarken “anneeeee” diye ağlamaları bu sebepten olsa gerek.


Bebeklerin bütün ihtiyaçları anne sütünde vardır. Bazen annenin sütü gelmez. Ailenin büyükleri annenin sütünün gelmemesini çeşitli sebeplere bağlarlar. Kimi soğan yedirir, kimi tatlı. Sütün gelmeme sebebi  eğer fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklanmıyorsa, annenin sütünün gelebilmesi için “gül meme” dediğimiz ve eczanelerden kolaylıkla temin edebileceğiniz bir alet vardır. Basit bir pompa düzeneği ile hazırlanmış bu aleti annenin göğsüne takılır ve süt pompa yardımıyla çekilir. Sağılmış sütün hepsini aynı anda tüketmek mümkün değilse serin oda koşullarında 5-6 saat saklayabilirsiniz.

Anne doğumdan sonra mümkün olduğunca erken sürede bebeği emzirmelidir.


Çünkü sabırsız olan bebekler hemen karınlarını doyurmak isterler. Bu süre uzadıkça bebeğin meme ile tanışması güçleşir. Ve bu sırada mama ile beslenmeye alışabilir. O yüzden hastane bu işe başlamanın en güzel yeridir. Eğer güzel bir başlangıç yapıldıysa bundan sonrası hem bebek için hem de sizin için faydalı olur. Çünkü bebeğiniz göğsünüzdeki sütü içemezse biriken sütler ağrıya sebep olur. 2-3 saatte bir bebeğin emzirilmesi gerekir.


Bebek emmeyi reddederse kısa bir süre sonra yeniden denenmelidir.

Emzirme teknikleri ve daha fazlası için burada bulunan makaleyi okuyabilirsiniz.


Not: Bu makaledeki bilgiler genel bilgi edinme amaçlı olup, her hangi bir konuda sağlıkla ilgili teşhis veya tanı içermemektedir. Doktor muayenesi gereken durumlarda mutlaka kontrolden geçilmeli ve doktorun yönergelerine uyulmalıdır.

24 Ağustos 2010 Salı

Hergün Bir Kaşık Keten Tohumu



Bir kaşığı bile sağlığınız için yeterli
Tansiyon ve kolesterolü dengeleyip kanseri önlüyor.
Salata, hamur işleri ve yemeklerde kullanılan keten tohumu, insan sağlığını etkileyen birçok hastalığa engel oluyor. Uzmanlar, keten tohumunun sağlığa faydalarını şöyle sıraladılar:

“Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalp-damar hastalıklarından korur. LDL kolesterol ve trigliserit seviyesini, yüksek tansiyonu düşürür. Romatizmal hastalıkları önler. Sinir sistemini ve hafızayı güçlendirir. Kan şekerini dengeler. Konsantrasyon bozukluğuna, yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir.

Haricen kullanıldığında yaraların çabuk iyileşmesini sağlar, nasırlarda kompres olarak, ayrıca egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır. Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar. Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir. Öksürüğü giderir. Yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif içerir, göğüs, kolon, prostat kanserine karşı koruyucu olan lignanların kaynağıdır

Mutfaktaki Gizli Tehlike



Hijyene ne kadar önem veriyorsunuz? Siz ne kadar özen gösterseniz de mikroplar kendilerine yaşayacak yer bulabilirler. Özellikle nemli ortamlar mikropların kolayca yuvalanabilmesi için ideal ortamlar. Bu nemli ortamlar arasında başta musluklar geliyor. Sürekli musluk açıp kapatırken gıdadan ele bulaşan mikroplar böylelikle musluklara taşınır. Sürekli dezenfekte etmek mümkün olmadığı için musluklarda biriken mikroplar gelişip çoğalarak yeniden ellere bulaşarak tehlikeye yol açar. Özelliklemutfaklarda kullanılan temizlik bezlerini sık sık dezenfektanlarla yıkamalı ve mutfakta işiniz bittiğinde musluğu da iyice temizlemelisiniz. Doğrama tahtalarında da aynı sorunu yaşamak mümkün. Doğrama tahtasını kullandıktan sonra mutlaka dezenfektan ile yıkamalısınız. Aksi takdirde orada yuvalanan mikroplarla gıdaya bulaşır ve hastalığa yol açar.

Aynı şekilde tuvalette sifon kollarında çok sayıda mikrop bulunmaktadır. Bunun başlıca sebebini yıkanmayan eller oluşturuyor. Çocukların el yıkama alışkanlıklarına hızla kazanmalarını evinizdeki hijyen açısından oldukça fazla önem taşıyor.

Vücuttaki Karbonhidratlar Fazlası



Her gün aldığımız besinleri kontrol etmemiz mümkün olmuyor. Bazen önümüze ne gelirse ayırtetmeden yiyoruz. Meyve sebze tüketim alışkanlıklarımız genellikle düzensiz. Aşırı karbonhidrat alıyoruz. Nedir bu karbonhidratlar? Başta ekmek olmak üzere, tüm unlu mamuller, nişastalı gıdalar, patates..

Karbonhidratlar bazen yağdan daha tehlikeli hale gelebiliyor. Vücumuza aldığımız yağlar besin değeri olarak çok şey kazandırmasa da enerji verdikleri bir gerçek. oysaki karbonhidratlar vücuda alındıktan sonra, tüketilenden  fazlası yağa dönüşüyor ve yıkılması çok daha zor hale geliyor. Bu sebeple karbonhidrat fazlası vücutta kiloya sebep oluyor. yıkılması güç olduğu için de enerji sağlayamıyor. Karbonhidratların yıkılması için ya çok uzun süre aç kalınması ya da aşırı enerji gerektiren spor yapılması gerekiyor. Her iki durumda da vücut sağlığının dengesi bozuluyor.

Karbonhidrat fazlasını almamak için en çok tercih edilen ekmek tüketimi ile başlayabilirsiniz. Tam ekmek yiyerek, hem vüdunuza kepek içeren diyet lifi alırsınız hem de fazla karbonhidrat tüketmemeiş olursunuz.

Şeker Hastalığına Bağlı Böbrek Yetmezliği



Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tekin Akpolat şeker hastalarında böbrek yetmezliğinin daha sık görüldüğünü söyledi.

Şeker hastalığnın tedavisindeki gelişmeler nedeniyle, bu hastalıkla savaşanlarının daha uzun süre yaşaması artık mümkün. Şeker hastalarında görülen böbrek yetmezliğine “Diyabetik nefropati” denmektedir. Şeker hastalığına bağlı böbrek yetmezliği 5 evreden oluşmaktadır.

Şeker hastalığına bağlı böbrek sorunlarının 5 evreden oluştuğunu anlatan Akpolat, hangi hastada böbrek hastalığı gelişip gelişmeyeceğini
önceden anlamanın mümkün olmadığını vurguladı.
Son dönem böbrek yetmezliğinin ise yaklaşık 25 yıl sonra ortaya çıktığını ve bu süreçte böbreğin süzme fonksiyonunun iyice azaldığına
işaret eden Akpolat, bu dönemde diyaliz böbrek nakli gibi tedavilerin gündeme geldiğini söyledi.

Diyabetik nefropatinin gelişme ve ilerleme sürecini önceden tahmin etmenin mümkün olmadığının altını çizen Akpolat, kontrolsüz kan basıncı, kan şekerinin yüksek olması, diyete uyumsuzluk ve sigara gibi nedenlerin ise diyabete bağlı böbrek hastalıklarının ilerlemesini hızlandırdığını vurguladı.

Şeker hastalarının böbrek sorunlarını ciddiye almaları gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Akpolat, “Diyabetik nefropati ilerlemesini hızlandıran yüksek tansiyon, kontrolsüz kan şekeri, sigara gibi faktörlerin kontrol altına alınmasıyla diyabetik nefropati önlenebilir. Tedavi hastalığın evresine göre değişir. Yüksek tansiyon tedavi edilmeli, kan şekeri kontrol altına alınmalıdır. Böbreğin süzme fonksiyonları azalırsa diyaliz, böbrek nakli gibi tedaviler planlanır' dedi.

Şeker hastalarında idrar yolu infeksiyonu, idrar kesesi ile ilgili problemler, hipertansiyona bağlı böbrek sorunları, böbrek atar damarında daralma ve kanda potasyum yükselmesinin daha sık görülebileceğini belirten Akpolat, bu kişilerde nefrit, böbrek tümörü, böbrek kistleri gibi hastalıkların da izlenebileceğini söyledi.

Sahra Çölü Migrene Neden Oluyor



Büyük bir çoğunluğun sorunu olan migrene neden olan bir faktör ilk kez belirlendi. Yeryüzünde rüzgar, kasırga, fırtına sebebiyle yer değiştiren sahra çölü tozları migrene neden oluyor. Hastalığı tetikleyen bir unsur olarak belirlenen bu tozlardan verilen deney hayvanlarının beyinlerinin ağrı merkezinin aktif hale geçtiğini keşfeden araştırmacılar, bunların alerji, astım gibi hastalıkları da tetiklediğini öngörüyor.

Kolay Kilo Vermenin 7 Yolu



Yediğiniz besinlerin büyük bir kısmı vücudun enerjisini sağlar. ancak yeterince hareket edilmezse bu enerji vücutta birikir. Kilo almanın temel sebeplerinden biri de hareketsiz yaşamdır. Teknolojinin nimetlerinden faydalanırken diğer yandan kilo aldığımızı farketmiyoruz. Taa ki baskülle karşılaşıncaya kadar. Kilo vermenizi sağlayaccak köklü değişiklikler yaparak hayatınıza devam etmeye ne dersiniz? İşte size 7 yol;

1. Oturmaktan vazgeçin: Televizyon karşısında oturarak geçirdiğiniz vakitler size kilo olarak geri dönüyor. Bunu yerine yürüyüş yapın. Sahil kenarında yaşıyorsanız ya da yeşillik bir mekana yakınsanız bu fırsatı değelendirin ve yürüyüş yapın.

2.Gün içinde ufak egzersizler yapın, mutfakta iş yaparken müziğin sesini biraz açarak aynı zamanda dans edin. Bel kıvrımlarınızı çalıştırın.

3.Yemeklerinizi az ama sık aralıklarla yeyin. Az yediğinizde vücut metabolizması daha hızlı çalışacak ve daha fazla enerji tüketeceksiniz. Sık sık eksilen enerjiyi meyve veya salata ile tamamlamaya çalışın. Her seferinde baklava börek düşünmeyin.

4.Su ile aranız iyi olsun.Yaz günlerinde özellikle vücut daha fazla su kaybeder. Bu kaybolan suyu geri getirmek için bol bol su için.  Midenin üçte biri her zaman su için ayrılmalı.

5.Aşırı stres yapmayın. İş ortamında ya da aile ortamında gerginliğe sebep olacak şeylerden kaçının. Kendinizi üzmeyin. Sağlıklı olmanın sırrı huzurlu bir yaşamdır.

6.Uykuyu aksatmayın. Her zaman aynı saatte uyuyun ve aynı saatte kalkmaya özen gösterin. Vücudun düzene alışmasını sağlayın. Böylelikle yemek saatleriniz de kendiliğinden düzene girer.

7.Bilgisayara bağımlı olmayın. Her gün email ya da oyun için bilgisyarada geçirdiğiniz süre sizin oturmanıza ve hareketsiz kalmanıza sebep olur. En azından yarım saat aralıklarla mutlaka yerinizden kalkın ve hareket edin.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Stresli İşler Hastalık Riskini 5 Kat Arttırıyor



Stresli çalışanlar daha fazla doktora gidiyor. Stresli yaşam bir çok hastalığı da beraberinde getiriyor. Baskı altında çalışanlarda 5 kat daha fazla stres olduğu görülüyor. Bu da daha fazla hastalığa sebep oluyor. Stresli işler sadece motivasyonu etkilemekle kalmıyor aynı zamanda uzun vadede kalp hastalıklarına, inmelere ve bir çok ölümcül hastalığa zemin hazırlıyor.

İş streslerini azaltmak sadece bireylere değil aynı zamanda kurumlara bağlı. İşyerinde eşit iş dağılımı gerçekleştirmeli ve çalışanların üzerinde oluşan psikolojik baskıyı azaltmaları gerekir.

Sıcaklarda Kalbe Dikkat



Aşırı sıcak havalarda terleme ile vücutta meydana gelen ter ve su kaybı kalp damar hastalıkları riskini arttırıyor. Sıvı kaybına sebep olacak aktivitelerden kaçınmak gerekir. Su ihtiyacınızı gazlı, alkollü içecekler yerine su ayran gibi içeceklerle karşılayın. Aşırı bulantı, göğüs ağrısı, aşırı terleme gibi şikayetleriniz varsa mutlaka doktorunuza gidin.

Çocuklarda “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” nedir?



Dikkat eksikliği hiperaktivite/aşırı hareketlilik bozukluğu, çocuğun “yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, ataklık ve dikkat sorunları” olarak tanımlanmaktadır(APA, 1994).

DEHB’nin sıklığı DSM IV (Köroğlu, 1994)’ün verilerine göre toplumda %3-5 arasında, erkek çocuklarda kızlara oranla 3 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. DEHB’nin nedenleri tam olarak bilinmese de psiko-sosyal ve biyolojik faktörlerin etkili olduğu tespit edilmiştir.

Gerek halk arasında gerek tıbbi çevrelerde DEHB’nin yaş ilerledikçe kendiliğinden azalacağı ve geçeceğine ilişkin yaygın kanılar bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bunun böyle olmadığını, bozukluğun gidişinin farklı kişilerde farklı seyirler gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu bozuklukta; hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratırken yaş ilerledikçe azalabilmektedir. Ancak dikkat sorunu; okula başlamadan önce fark edilmeyip önemsiz görülsede, çocuğun okul yaşamına başladığı zamandan itibaren sorun yaratmaktadır Bunun yanısıra sosyal ve duygusal alanlardaki zorluklar, ilk çocukluk çağından itibaren değişik sorunlara yol açmakta ve yetişkinlik çağında daha da etkili olmaktadır. Geç ergenlik ya da yetişkinlik döneminin erken evrelerinde kişi artık işlevsel olarak bozukluğun belirtilerini ya da bunlara ilişkin sorunları göstermektedir. Sorunlar ve belirtiler yetişkinlikte de sürer. Buna ek olarak duygusal ve sosyal sorunlar gözlenir. Bu vakalarda yalnız belirtiler sürmekle kalmaz, bunlara ciddi psikopatolojilerde eklenir. Alkolizm, madde bağımlılığı, antisosyal kişilik bozukluğu gibi yakınmalar gözlenir

Kısa Boyluluk Çocuğunuzun Kaderi Değil



Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Eralp, boy-kemik uzatma, kaynamayan kemik kırıklarını kaynatma ve kemiklerdeki tümörlerle ilgili zorlu ameliyatlar gerçekleştiriyor. Her 3 alandaki cerrahi işlemler de, gerek hekim gerekse hastalar için yoğun emek, sabır gerektiriyor.  Tüm bu ameliyatlar Acıbadem Maslak Hastanesi’nde uygulanabiliyor.
Cücelerde Uzatma: “Cüceliği olan hastalarda amacımız estetik işlemden çok, kişinin kapı koluna erişmesi, otobüse binebilmesi, musluğa yetişebilmesi gibi gün içinde daha konforlu, kaliteli bir yaşam sürdürmesidir. Yani amacımız 160 santimetre boyundaki kişiyi 180 santimetre yapmak değildir. 'Akondroplazi' denilen hastalıktan mağdur olan hastalarımızı,  2-3 yaşında başlayıp birkaç ameliyat yaparak yaklaşık 150 santimetreye kadar uzatıyoruz.”

Kırıklar Kötü Kaynadıysa:  “Bir uzvun büyüme kıkırdağının, kaza ya da başka nedenler sonucunda harap olması, kırıkların kötü kaynaması halinde, yaptığımız ameliyatla bir bacak ya da kolu, diğeriyle eşit duruma getirebiliyoruz.”

Kozmetik Amaçlı Uzatma: “Eğer hasta ihtiyaç için değil, daha iyi bir görüntüye kavuşmak için bu ameliyatı yaptırmak istiyorsa, belirli bir süre psikiyatri uzmanları hastayı değerlendirip uygun bulduktan sonra kozmetik uzatmayı uyguluyoruz. Çünkü yaptığımız ameliyatlar zorlu ameliyatlardır; burun estetiği yapar gibi kozmetik anlayışla hareket edemeyiz.”

Cücelerde Uzatma: “Cüceliği olan hastalarda amacımız estetik işlemden çok, kişinin kapı koluna erişmesi, otobüse binebilmesi, musluğa yetişebilmesi gibi gün içinde daha konforlu, kaliteli bir yaşam sürdürmesidir. Yani amacımız 160 santimetre boyundaki kişiyi 180 santimetre yapmak değildir. 'Akondroplazi' denilen hastalıktan mağdur olan hastalarımızı,  2-3 yaşında başlayıp birkaç ameliyat yaparak yaklaşık 150 santimetreye kadar uzatıyoruz.”
Kırıklar Kötü Kaynadıysa:  “Bir uzvun büyüme kıkırdağının, kaza ya da başka nedenler sonucunda harap olması, kırıkların kötü kaynaması halinde, yaptığımız ameliyatla bir bacak ya da kolu, diğeriyle eşit duruma getirebiliyoruz.”
Kozmetik Amaçlı Uzatma: “Eğer hasta ihtiyaç için değil, daha iyi bir görüntüye kavuşmak için bu ameliyatı yaptırmak istiyorsa, belirli bir süre psikiyatri uzmanları hastayı değerlendirip uygun bulduktan sonra kozmetik uzatmayı uyguluyoruz. Çünkü yaptığımız ameliyatlar zorlu ameliyatlardır; burun estetiği yapar gibi kozmetik anlayışla hareket edemeyiz.”

Islak mendiller kolaylık mı yoksa gizli tehlike mi?



Bilindiği gibi ıslak mendiller özellikle anneler için büyük kolaylık sağlıyor. Özellikle bebek ve çocukların el, yüz ve beden temizliğinde çok sık kullanılan ıslak mendiller anneler tarafından önemli bir yardımcı olarak görülüyor. Ancak diğer yandan uzmanlar ve doktorlar ıslak mendillerin zararlı kimyasal maddeler içerdiğini söylüyor.Üretici firmalara göre ise bu mendiller zararsız.

Tartışmalar ve araştırmalar sürerken çocuklarının sağlığı konusunda endişe eden çoğu anne kararsız kalmış durumda. 4 aylık bir bebeği olan yakın bir arkadaşımın bu konudaki yorumunu merak ettiğimde aldığım cevap ise genel olarak annelerin endişelerini göz önüne seriyor sanırım. Çünkü arkadaşım her açıdan üzerine titrediği bebeğinin sağlığını,kolaytemizlik uğruna zararlı olup olmadığı tartışmalara açık bir ürün kullanarak riske atmak istemediğini söylüyor.

Peki bu iddialara ıslak mendil firmaları ne diyor?

Johnson’s Baby: Ürünlerimizde zararlı hiçbir madde yoktur. Formülün yüzde 97′si saf su ve temizleme maddelerinden oluşmaktadır. Toksik ve alerjik olabileceği iddia edilen maddeler, cilt temizliğinde kullanılan pek çok kozmetik üründe yıllardır emniyetle kullanılıyor.

Nivea Baby: Ürünlerimizde sağlığa zararlı madde yoktur. Nivea kozmetikürünleri, test ediliyor. 2005 yılında, Amerikan Cosmetic Ingredient Review’in ölçümlerinde parabenlerin kozmetikte kullanılan şekliyle güvenli olduğu sonucuna varıldı.

Papia: Hammaddelerin hiçbiri sağlığa zararlı değildir. Zira bu hammaddeleri Avrupa ve Amerika’dan tedarik etmekteyiz ki orada ilgili mevzuatlar periyodik olarak yayınlanmaktadır. Papia ve Teno ıslak mendillerin dermatolojik onayları bulunmaktadır.

Canbebe: Ürünlerimiz AB normlarına göre üretilmektedir. 15 ülkeye ihraç edilen ürünlerimiz Sağlık Bakanlığı onaylıdır. Ürünlerimiz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından test edilmiştir.

Dalin: Bakanlığın yönetmeliklerine ve yönetmeliğin izin verdiği hammaddelere uygun olarak üretilmektedir.

Kaynak: Zaman.com.tr

Baharın beyaz kabusu polenler



Polen alerjisi olanlar, özellikle de polen alerjisi nedeniyle sıkıntı yaşayan çocuklar, baharın gelmesine fazla sevinemiyor.


İSTANBUL – Amerikan Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Elif Altuğ Kolsuk, alerjik açıdan önemli olan polenlerin, 20-60 mikron büyüklüğünde olduğunu ve çok uzak mesafelere taşınabildiklerini söylüyor.


“Bu polenler hava değişiklikleri ile daha küçük parçacıklara bölünür ve dağılmaları daha da kolaylaşırken, alerjik kişileri hapşırtan, öksürten veya kaşındıran yakınmalara yola açar” diyen Dr. Kolsuk, her polenin alerjiye yol açmadığını belirtiyor.

Kolsuk, “Polen boyutları, solunan havadaki polen miktarı ve polenlerin havada kalma süreleri alerjen yapılarını belirliyor. Ülkemizde bölgesel farklılıklar olmasına rağmen atmosferde en çok polen bulunan aylar nisan ve hazirandır. Bu aylarda sıklıkla çayır polenleri etkilidir. Hedef organları ise burun ve akciğerlerdir. Eylül ve ekim aylarında ise ot polenleri atmosfere yayılır” diyor.

YAĞMURLU HAVA RAHATLATIYOR

Etkilenme burunda ise “alerjik nezle”, akciğerde ise “alerjik astım” rahatsızlığı ortaya çıkıyor. Yeni yaklaşımlara göre burun ve akciğeri tek bir hava yolu olarak değerlendiriyoruz. Çünkü astımlı hastaların yüzde 80′inden fazlasında alerjik nezle gözleniyor. Alerjik nezlesi olanların da yüzde 20 ile 40′ında astım bulunuyor.

Alerjik nezle burun akıntısı, hapşırma, burunda kaşıntı ve tıkanıklık; astım ise tekrarlayan öksürük, hırıltı, nefes darlığı ve atakları, göğüsten ıslık sesi gelmesi, koşma, ağlama ve gülmekle ortaya çıkan veya gece uyandıran öksürük gibi belirtiler gösteryor. Dış ortamda soluduğumuz havada dolaştıklarından, polenlerden tam korunma mümkün değil. Atmosferdeki polen miktarı sıcak, kuru ve rüzgarlı havalarda çok fazla. Yağmurlu günlerde ise polenler su ile yere indiklerinden havadaki miktarları hemen azalıyor ve alerjik kişiler rahatlıyor.

POLENLERDEN KORUNMA YOLLARI

Hangi polenlere alerji geliştiği saptanmalı,

Medyada polen mevsimine uygun günlük hava raporları olmalı ve bunlar takip edilmeli,

Polenlerine alerjik olduğu bilinen bitkilerden olabildiğince uzaklaşın,

Evin kapı ve pencereleri sıkıca kapatın,

Evde ve arabada polen filtreleri kullanın,

Evdeki polen düzeyi çok yüksek ise hava temizleyicisi kullanılmalı,

Polenlerin atmosferde yoğun olduğu zamanlarda çocukları dışarı çıkarmayın,

Dış ortamda ağzı ve burnu koruyan maskeler kullanın,

Polen zamanı ağaçlık, çimenlik yerlerden çok, deniz kenarını tercih edin,

Dışarıda çocuklarınıza güneş gözlüğü takın ve eve dönünce hemen yüzünü yıkayın,

Eve gelir gelmez dış ortamda kullanılan giysileri çıkarın,

Şapka takın ve yatmadan saçlarını yıkayın çünkü yapışan polenler uykuda yakınmalara yol açabilir.

POLEN AŞISI DA BİR TEDAVİ YÖNTEMİDİR

Dr. Elif Altuğ Kolsuk, polen alerşisinde tedavi ve aşı hakkında ise şunları söylüyor:

“Polen alerjilerine bağlı astım ve alerjik nezle hastasının temel tedavisi ilaç tedavisidir. Bunun için de hem polen mevsiminde yakınmaların ortaya çıkmasını önleyici koruyucu hem de yakınmaları ortadan kaldıran kurtarıcı ilaçlar kullanılır. Sıklıkla polen dönemi süresince tedavi almak yeterlidir.

Polen alerjisine bağlı astım ve alerjik nezleye karşı polen aşısının da bir tedavi yöntemi olarak uygulanabilir. Aşı yalnızca ve yalnızca uygun ilaç tedavisine rağmen kontrol altına alınamayan hastalarda düşünülmeli, kullanılıp kullanılamayacağına da alerji uzmanları karar vermelidir. Alerjik nezlesi olan çocuklarda astım gelişme riski olduğundan, ailelerin çocukların yakınmalarına duyarlı ve dikkatli olması gerekir. Çünkü alerjik nezle uygun tedavi edildiğinde astım gelişme riski de azaltılabilir.

Kaynak:ntvmsnbc.com

Egzersiz ofiste de yapılır



Üretim biçiminin şekil değiştirmesine paralel olarak yaşam biçimi de yeni bir boyut kazandı. Artık çalışanların büyük bir bölümü, zamanını masa başında geçiriyor.


Bu yeni yaşam biçimi, duruş, oturuş ve organların kullanımına bağlı olarak boyun, sırt ve bel ağrılarına zemin hazırlıyor. Ofis çalışması yapanların hemen tamamında bu tür ağrılar görülüyor. Zamanla bu ağrılar ciddi sağlık sorunlarına dönüşebiliyor.


Spor yapma imkanı olmayanlara kaslarını güçlendirmeleri için masa başında ve ofis içinde kolaylıkla yapabilecekleri hareketler öneriliyor. Bunlar arasında masa ve sandalyeyi kullanarak yapılabilecek sırt ve bacak kaslarını germe hareketleri de bulunuyor.


Bu egzersizler, kaslarda esnekliği ve uzamayı sağlamanın yanında, düzenli yapıldığında kasların güçlenmesine de yardımcı oluyor. Güçlenen kaslar sayesinde boyun, sırt ve bel omurları destekleniyor, duruş düzeliyor ve yorgunluk hissi azalıyor. Egzersizler sırasında düzenli nefes alıp vermeye özen göstermek suretiyle ruhsal gerginliğin azaltılması da sağlanabiliyor.

İşte ofiste uygulayabileceğiniz o egzersizler


EL BİLEKLERİ İÇİN

-Sol kolunuzu öne uzatın. Sağ eliniz ile sol parmaklarınıza her iki yönde germe hareketleri yaptırın. Önce parmakları geriye doğru gerip ona kadar sayın sonra gevşetin ve bu hareketi iki kez tekrarlayın. Aynı hareketleri öteki elinizle yapın.

-El bileklerinizi, içe doğru sekiz kez çevirin, aynı hareketi ters yönde tekrarlayın.


OMUZLAR İÇİN

-Omuzlarınıza önden arkaya doğru rotasyon hareketi yaptırın. Omuzları önce öne, sonra yukarı, sonra geriye hareket ettirin. Bunu 8 kere yapın. Aynı hareketi arkadan öne doğru tekrar edin.


-Sağ elinizi sol omzunuza koyun. Sağ dirsek yukarıda ve yere paralel konumda dururken, sol eliniz ile sağ dirseğinizi geriye doğru itip, germe yapın. Sağ omuzdaki gerilmeyi hissedin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Diğer omuzu da aynı şekilde gerin. Bunu iki kere yapın.


GÖĞÜS VE SIRT İÇİN

-Ayakta durun. Ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun. Her iki kolu arkada birleştirmek istermişcesine geriye doğru çekin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın.


-Omuzlarınızı olabildiğince öne itin. Sonra normal pozisyona dönün. Daha sonra olabildiğince geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


AYAK BİLEKLERİ İÇİN

-Otururken: Her iki topuğu yerden kaldırın. Ayak bileklerini içe doğru çevirin. 8 kere yapın. Aynı hareketi ters yönde yapın.


-Ayakta: Masa ve sandalyeden destek alın. Tek ayak üstünde durun. Diğer topuğu yerden kaldırın. Bileği içe doğru çevirin, gövdenize doğru çekin. Sonra pedala basar gibi ileri itin. 8 kere yapın.


BEL İÇİN

-Ayaklarınız omuz genişliğinde açık olacak şekilde ayakta durun. Dizlerinizi hafifçe bükün. Gövdenizin üst kısmını (kollar bükülü olacak) sağa doğru çevirin. Sonra aynı hareketi sol tarafa doru yapın. Bunu dört kez tekrarlayın.


-Bu hareketi ayakta veya otururken yapabilirsiniz. Sırtınızı oturuyorsanız sandalyeye, ayakta iseniz duvara yaslayın. Ayakta iseniz dizlerinizi hafifçe bükün. Gözler tam karşıya bakarken, sağ elinizi bacağınızın üzerine koyun, sol kolunuzu yukarı uzatın ve gövdenizi yavaşça sağa doğru eğin. Bu pozisyonda 10’a kadar sayın. Yavaşça ilk pozisyona dönün. Hareketi ters tarafa doğru tekrarlayın. 2 tekrar yapın. (Bu hareketi ayakta duvara sırtınızı vererek yapmayı tercih edin)


SIRT İÇİN

-Sandalyeye dik oturun. Sandalyenin kenarlarından tutarken, önce sağ dizinizi sonra sol dizinizi yukarı kaldırın. Bunu 4’er kere yapın.

-Sandalyenin arkasına geçin ve tutunun. Sağ dizinizi olabildiğince yukarı kaldırın. Başlangıç pozisyonuna dönün, sonra sağ bacağı tamamen geriye itin. Bunu 8 kere yapın.


-Oturur pozisyonda iken, yavaşça sandalyenin arkasına yaslanın. Kollarınızı iyice yukarı ve geriye doğru uzatın ve gerinin. Bacaklarınızın önde ve düz, ayaklarınızın yerde olmasına dikkat edin.


GENEL ÖNERİLER

-Fiziksel durumunuzun belirlenmesi amacı ile, egzersizlere başlamadan önce bir fizik tedavi doktoruna başvurun.


-Uzun süre aynı pozisyonda kalmayın. Ara sıra oturduğunuz yerden kalkın ve birkaç germe egzersizi yapın. Sık tutulan veya çabuk yorulan kaslarınız üzerinde yoğunlaşın.


-Uygun sıcaklıkta ve iyi havalandırılan yerlerde egzersiz yapmaya çalışın.

-Hareketleri zorlamadan, canınızı acıtmadan ve yavaş olarak yapın.

-Özellikle boyun ve sırt hareketleri sırasında hızlı ve sıçrayıcı hareketlerden sakının.


-Hareketler sırasında düzgün nefes alıp vermeye dikkat edin.

-Egzersizi bitirmeden önce derin bir nefes alın.

Kaynak: www.ntvmsnbc.com

Hastalığını Tırnağından Anla



Tırnaklardaki değişikliklerin dikkatle izlenmesini öneren uzmanlara göre, tırnak sağlığı vücudun sağlığının da garantisi. Tırnakta travma, deterjan, kimyasal maddelere bağlı oluşan olumsuzluklar dışındaki değişiklikler birçok hastalığın habercisi olabiliyor.

Amerikan Hastanesi dermatoloji uzmanı Dr. Buket Pençe tırnak sağılğı ve tırnaklarda oluşabilecek hastalıklarla ilgili şu bilgileri veriyor:
"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.

Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.

Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.

Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

"Tırnakta boşalma (Onikolizis): Tırnağın yatağından ayrılmasıdır. Sedef hastalığı, tırnak mantarı, parmak uçlarındaki ekzema, bazı ilaçlar, dolaşım bozukluklukları, doğumsal deri bozuklukları, tiroid hastalıkları, aşırı terlemelerde görülen bu bozukluğu çeşitli travmalar, takma tırnaklar, fazla güneşte kalmak da başlatabilir veya şiddetlendirebilir. Tırnağını uzatanlarda kendiliğinden de onikolizis oluşabilir.
Tırnak kırılmaları: En sık nedeni dolaşım bozukluğu ve demir eksikliği anemisidir. Ayrıca tırnakların uzun süre suda kalması, sabun, deterjan ve kimyasal maddelere aşırı maruziyet de tırnak kırılmalarına neden olur.
Tırnaklarda tabakalanma (onikoşizi): Tırnakların ucunun baklava hamuru gibi tabakalara ayrılmasıdır. Bazı kan hastalıklarında (polisitemi), AİDS hastalığında ve bazı pankreas hastalıklarında (glukagonoma) görülür. Tırnakların sık sık ıslatılıp kurumaları, oje, aseton, aşırı manikür ve travmalarla da oluşur.
Sarı tırnak sendromu: Tırnaklarda öncelikle büyüme durur, birkaç ay sonra ise tırnaklar sarı veya yeşilimsi bir renk alır. Kalınlıkları bazen normal, bazen biraz daha kalın olur. Tırnak ayrılmaları, bombelenme, tabakalanma da olabilir. Parmak uçlarında,yüzde, topuklarda şişme (ödem) oluşur. Ayrıca bu sendromda akciğer ve plevra (akciğer zarı) hastalıkları da bulunur. Bu üç belirti en sık immün sistem yetmezliklerinde, bazı ilaçların kullanımında (penisilamin), sinir sistemi hastalıklarında(Guillan-Barre), meme, akciğer, mesane kanseri ve lenfomada görülür.

Tuz tüketimiyle savaş başlıyor



3 beyazdan biriyle savaş başladı, sıra un ve şekerde…

Sağlık Bakanlığı aşırı kullanıldığında sağlığa zarar veren tuzun tüketimini Türkiye genelinde azaltmak için harekete geçti.

Bakanlık, toplu yemek yenen yerlerde masalardan tuzlukların kaldırılmasını, ekmekteki tuz oranının azaltılmasını sağlayacak.
Tuzun sağlık üzerindeki etkisini inceleyen Sağlık Bakanlığı, aşırı tuz tüketimiyle kan basıncının arttığını, kemiklerde kalsiyum kaybı oluştuğunu, fazla tuzun mide kanserinde de etkili olduğunu belirledi. Bakanlık tarafından yapılan toplantıda, tuz tüketiminin azaltılması için belirlenen bazı faaliyetler ise şöyle sıralandı:

* Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet, SHÇEK’e bağlı kurumlar, okullar, kredi yurtlar kurumu, üniversite kafeteryaları, işyerleri ve yemek fabrikalarındaki mönülerin tuz içerikleri incelenecek.
* Zincir restoran, fast-food ve lokantalardaki menülerin tuz içerikleri inceleme altına alınacak.
* Geleneksel gıdalardaki tuz miktarı belirlenecek. Ekmekte tuz kademeli olarak azaltılacak.
* Peynir, et ürünleri, işlenmiş tahıl ürünleri, bisküvi, kahvaltılık gevrek gibi çok tuzlu ürünlerdeki tuz oranı azaltılacak.
* Patates kızartması, salata, ayran gibi yiyeceklere hazırlama sırasında tuz eklenmeyecek.
* Az tuzlu gıdaların üretimi teşvik edilecek, vergi indirimi yapılması koşulları araştırılacak.
* Mönülerinde tuz içeriğini azaltan ve masalarından tuzlukları kaldıran restoran ve fast food zincirleri logo, bayrak veya sertifikayla ödüllendirilecek.
* Toplu yemek yenen yerlerdeki masalardan tuzlukların kaldırılması, küçük poşetlerde iyotlu tuzların bulundurulması sağlanacak.
* İl düzeyinde geleneksel tuz uygulamalarının yoğun olduğu bölgelerde, etnik gruplara yönelik özel eğitim programları yürütülecek.
* Tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik bilgilendirmeler için Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yapılacak.
* Marketlerde tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik uyarıcı bilgilendirmelerin yer alması sağlanacak.

Türkiye 3 kat fazla kullanıyor

Dünyada kişi başına günlük tuz tüketimi en çok 6 gr. Türkiye’de ise bu oran çok yüksek: Kişi başına düşen günlük tuz tüketiminin 18 gramı bulduğu belirtiliyor. Tuza karşı daha önce savaş açan ülkelerden biri ABD. New York Belediyesi paketlenmiş ya da restoranlarda satılan yiyeceklere tuz kullanılmasını yasaklamaya hazırlanıyor. Yasağı çiğneyenlere yaklaşık 1000 dolar para cezası öngörülüyor. Uzmanlara göre günde bir çay kaşığından fazla tuz tüketmek sağlığı bozuyor…

Kaynak: Milliyet.com.tr

Başınıza soğuk su dökerken düşünün



Sıcakların iyice batırması sebebiyle serinlemek için çeşitli yollara başvuruluyor.Bu yolların arasında zaman zaman başın ıslatılması yoluna gidiliyor. Uzmanlar, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sakıncalı olduğunu belirterek, bunun bazı hastalıklar ve yüz felcini tetikleyebileceğini belirtti.


Sakarya Vatan Hastanesi Başhekimi Opr. Dr. Dursun Bostancı, serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin sağlık açısından son derece çok sakıncalı olduğunu söyledi.


Bostancı, sıcaklarda terlemenin kaçınılmaz olduğunu belirterek, baş ve yüz kısmının çok terlediğine dikkat çekti. Bu sebeple böyle bir durumda serinlemek için başa çok soğuk ve buzlu su dökülmesinin yüz felcini tetikleyebileceğinin altını çizen Bostancı, “Ne yazık ki bu yanlış uygulama sebebiyle yazın yüz felci vakaları artabiliyor. Yüz felci ani ısı değişimleri sonucu ortaya çıkıyor. Terlemiş bir yüze çok soğuk ve buzlu su dökmek ciltteki ani ısı değişmesine sebep olur. Bu da yüz felcine yol açabilir. Yazın yüz felci bu tür uygulamalarla artış gösterebiliyor. ” dedi.


SİNÜZÜTÜ OLANLAR DA BAŞINI ISLATMAMALI

Bostancı, serinlemek için başın sürekli ıslatılmasının özellikle sinüzit hastaları için riskli olduğunu belirterek, saçlardaki nemin sinüzit şikayetlerini artıracağını vurguladı.


Bostancı “Sinüzit hastaları yaz aylarında bile saçlarını yıkadıklarında hemen kurulamaları gerekiyor. Islak saçla dolaşmak sinüzit hastaları için büyük bir risk. Bu sebeple çok sıcak da olsa bu hastalar başını ıslatmamalı ve kuru tutmalıdırlar.” diye konuştu.


Güneşten mümkün olduğunca korunmak gerektiğini, dışarı çıkılması gerekiyorsa bir şapka takmanın yararlı olacağını ifade eden Bostancı şu uyarılarda bulundu: “Özellikle kalp-damar ve kronik hastalıkları olanlar güneşten kaçınmalıdır. Güneşin en dik olarak yüzüne yansıdığı saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamalıdır. Terlememek için ince ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Su içme isteği olmasa bile düzenli su içilmelidir. Yağlı ve ağır gıdalar yerine sebze ve meyve ağırlıklı beslenme yolu tercih edilmelidir.”

Kaynak: Yenisafak.com.tr

Tatildeki tehlike: Böcek sokmaları



Siz de kamp yapmayı ve doğayla baş başa bir tatili arzulayıp börtü böcek korkusu yüzünden huzursuz günler geçirenlerden misiniz? İşte sizi aydınlatacak bilgilendirici bir yazı:
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürümeyin.
Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Görgülü, ”Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli” dedi.
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmalarının özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı, bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olduğunu söyledi.
Seyrek de olsa böcek sokmasında insanlarda 1 veya 2 hafta sonra serum hastalığı veya anafilaksi (alerji) ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Görgülü, böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyonun kişiden kişiye ve hangi böceğin soktuğuna göre değişiklik gösterdiğini bildirdi.
Bebeklerin ısırıklara genellikle reaksiyon göstermediğini, çocukların aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterdiğini belirten Görgülü, şöyle konuştu:
”Olağan reaksiyon, ağrı, şişme ve sokulan bölgenin etrafında oluşan renk değişikliğidir. Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, dilde şişme olabilir. Bunlar ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.”
BÖCEK SOKMALARINDAN KORUNMA
Böcek sokmalarından korunmak için otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemesi gerektiğini kaydeden Görgülü, şunları söyledi:
”Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli. Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp kaçması için saldırıya geçilmemeli. Yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadır. Bir yüzeye yapışmışsa yavaşça kaldırılmalıdır. Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir. Çöp tenekelerinin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır. Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır. Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır. Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.”
Prof. Dr. Görgülü, böcek sokması halinde yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
”Böceğin soktuğu yerde küçük bir şişlik oluştuysa buzla kompres yapmalı. Sabunlu suyla yıkamak veya antihistaminik pomat sürmek yeterlidir. Sokulan bölgenin çevresinde daha geniş bir şişme olursa veya yaygın kaşıntı görülürse yine normal tedavi uygulanabilir. Ağızdan alınan bazı ilaçlar da şikayetleri giderebilir. Bilinen ciddi alerjik reaksiyon riski varsa doktorunuzun önereceği hazır epinefrin enjektörlerini yanınızda taşımalı, uyguladıktan sonra en yakın hastaneye gitmelisiniz.”
Kaynak: Haberturk.com

Kilo Almanızı Engelleyecek Taktikler



Sizi kışkırtacak ve yemeğe itecek bazı gıdalar ve özel durumlar vardır. Tok olmanıza rağmen, yemek istersiniz. Bu tarz durumları tanımak, sizi gereksiz kilo almaktan koruyacaktır.

Her yiyeceğe değil ancak bazı yiyeceklere karşı özel bir açlık ihtiyacıduyulur. Bu durumlara “Özel Açlık” denir.

Özel Açlık, kültürel etkilerle ortaya çıkar. Bir toplumda çok sevilen bir yiyecek, başka bir toplumda kabul görmez. Uzak Doğu’da lezzetle sofralara gelip ağız sulandıran böcekler, bizim kültürümüz için geçerli değildir. Zevkle yenen bazı yiyeceklerin, çevresel koşullarla ilişkisi vardır.

Çocukluktan kalma alışkanlıklar ve öğretiler, yaşam boyu peşinizdedir. Örneğin, kalabalık bir ailede büyümüşseniz, sosyal bir ortama alışkınsınız demektir. Karnınız tok olsa bile, etrafınızdaki insanların yemek yemesiyle, eşlik etme fikri yerleşmiştir.

Kalabalık ortamda tokluk hissi daha geç algılanır. Tokluk hissine ulaşılsa bile yemeğe devam edilebilir. Sosyal etkilenme yönünden bakıldığında, kalabalık bir aile ortamı, sevilen gıdalar, yemeğin aşırı miktarda tüketilmesine yol açar.

Açlıkla ilgili diğer faktör ise öğrenmedir. Çocuk, aile içinde öğrenir ve gördüklerini taklit eder. Yemekle ilgili edinilen tutumlar, aileden çocuğa geçen kültürel bir aktarımdır. Çocukken gördüklerinizi, tüm hayatınız boyunca yapmaya devam edersiniz.

Bu faktörler dışında, koku ve görme duyuları, tok olunduğunda bile açlık hissi yaratabilir. Fırından yeni çıkmış bir keke, kokusu ve görüntüsüyle sizi acıktıracaktır. Ayrıca, biyolojik eğilim, bedenin iç dengesinin korunmasını sağlayan gıdaların tüketimine karşı daha yatkınlık gösterir. Şekerin, beden dengesi üzerinde sahip olduğu rol, şekerli gıdalara ihtiyaçduyulmasını ve öncelik taşımasını sağlar.

Sosyal ortamlar, yeme tutumunuzu daima etkiler. Böyle ortamları kontrol altında tutabilmek, yeni beslenme alışkanlığınızı sürdürmenizde yardımcı olur. Başkalarıyla birlikteyken, sosyal ortamın etkilerini hatırlayarak bu etkiyi azaltmanız mümkündür. Başkalarına eşlik etmek yerine, kendinize ve diğer kişilere hayır diyebildiğinizi görmek, özgüveninizin yükselmesine yardımcı olacaktır.

Kaynak: kadin.tr.msn.com

Uykusuzluğa karşı vişne suyu



Bilim adamları, vişne suyunun yaşam kalitesini düşüren uykusuzluk problemine karşı etkili olduğunu bildirdi.

İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, Pensylvania ve Rochester Üniversitelerinde görev yapan bilim adamları, uykusuzluktan mustarip 15 yetişkine 2 hafta boyunca sabah-akşam yaklaşık 227 gram vişne suyu verdi.

Araştırmacılar, sonraki iki hafta boyunca ise katılımcılardan diğer meyve sularından tüketmelerini istedi.

Araştırmanın sonucunda elde edilen veriler, katılımcıların vişne suyu içtiği iki haftada uykusuzluk belirtilerinde diğer haftalara göre büyük ölçüde bir gerileme olduğu gözlemlendi.

Araştırmacılar, bunun, vişnenin suyunun uyku düzenini doğal bir şekilde düzenleyen melatonin açısından zengin olmasının bir sonucu olabileceğini belirtti.

Kaynak: Cnnturk.com

Yaz hastalıklarına dikkat



Yazın sıcağında kanımızı kaynatan sıcak duygulara teslim olmak hoştur, güzeldir ama abartmamak üzere. Yaz nedeniyle güneşe teslimiyet de öyledir, bu nedenle uyanık ve dikkatli olmak gerekir. Özellikle de nem oranının yükseldiği şu günlerde.

Nem oranı ne demektir?

Havadaki su oranı da diyebiliriz buna. Eskiler buna rutubet derlerdi. Normal koşullarda 24 derecelik bir sıcaklıkta havadaki nem oranı yüzde 40 ile yüzde 60 arasıdır. Yüzde 60 ve üzerindeki nem oranı, yüksek nem oranı olarak kabul edilir.

Zararı nedir?

Yüksek nem oranı doğal terlemeyi önler. Terleyemeyince vücut sıcaklığımız artar. Gerekli önlemler alınmazsa sıcak çarpmasına yol açar.

Yüksek nem oranıyla birlikte aşırı terleme olursa şiddetli su ve sodyum kaybı olur. Bu durum şok ve komaya kadar götürür. Bu nedenle nem oranı yükseldiğinde her türden fizik aktiviteden uzak durmak gerekir.

Hangi hastalıkları etkiler?

Sıcak hava ile birlikte artan nem oranı solunum sıkıntısına yol açar. Nefes darlığı en sık dile getirilir. Kronik akciğer ve kalp hastaları, derin anemisi olanlar en fazla etkilenenlerdir.

Aşırı sıcak ve yüksek nem, yaşlılarda, kalp-damar hastalarında ve tansiyon ilacı kullananlarda su ve mineral kaybına neden olur. Bu ise aşırı halsizlikle birlikte bilinç bulanıklığına yol açabilir.

Ani su kaybı, tansiyon düşüklüğüne ya da yüksekliğine neden olabilir. Yüksek tansiyon beyin kanaması riskini arttırır. Bu nedenle yaz mevsiminde diüretik kullanırken son derece ihtiyatlı hareket etmek gerekir.

Ne yapmalıyız?

Yazın 10.00 ile 16.00 saatleri arasında sokağa çıkmayın. Çıkmak zorundaysanız mutlaka şapka ve gözlük takın, açık renkli giysiler giyin. Serin ya da klimalı ortamları tercih edin. Günde en az 2 buçuk litre su için. Diüretik kullanıyorsanız mutlaka doktorunuza danışın.

Klima zararlı mıdır?

Usulüne uygun kullanıldığı takdirde değildir, hatta gereklidir. Klimasız bir yoğun bakım ünitesi ya da ameliyathane düşünmek mümkün müdür?
Klimanın üflediği havaya doğrudan maruz kalmayın, ortam ısısını iyi ayarlayın yeter. Klimaya doğrudan maruz kalmak sinüzit ve fibromiyaljiye neden olabilir. Fibromiyalji baş, boyun ve omuz ağrılarına yol açar. Bu tür ağrılar tedaviye dirençlidirler. Klimadan üşütmek yada mikrop kapmaktan söz edilir. Ancak, bakımlı klimalardan virüs ya da benzeri bir enfeksiyon hastalığının bulaşma olasılığı sanıldığının aksine düşüktür.

Güneş alerjisi nedir?

Vücudun doğrudan güneşe maruz kalan yerlerinde kızarma ve kaşıntıya yol açan döküntülerdir. Kronik egzamalar güneşe maruz kaldıklarında daha da şiddetlenir.
Bu nedenle güneş altında şapkasız dolaşmayın, uzun kollu gömlek ve uzun paçalı şort tercih edin.

İsilik nedir?

Aşırı sıcak nedeniyle deride toplu iğne başı büyüklüğünde oluşan döküntülerdir. Korunmak için kalın giysilerden kaçının, ince ve rahat giysiler tercih edin, serin su ile sık duş alın.

Baş ağrısı olursa ne yapmalıyız?

Bunu yaşamayanımız yok gibidir ama yaz sıcaklarında başa geleni hiç çekilmez olanıdır. Aşırı sıcak, sıcak çarpması, yüksek tansiyon önde gelen baş ağrısı nedenleridir. İlk müdahale, serin bir ortama çekilmek, su içmek ve dinlenmek olmalıdır. Bulantı ve kusma ile birlikte olursa mutlaka doktora görünmelidir.

Yaz ishali nedir?

Sıklıkla gıda zehirlenmesine bağlı olan ishallerdir. Bakteri ve parazit kökenlidirler. İlk tedbir bol su içmektir. Yüksek ateş ile seyreden ve iki günden fazla süren ishallerde mutlaka doktora görünmek gerekir. Asla tavsiye ile ishal kesici ilaç kullanmayın.

Sıcak hava, gıdaların çabuk bozulmasına yol açar. Bozuk gıdalar ise tehlikeli mikropların üremesine yol açar. Bu nedenle yaz mevsiminde besinlerinizi gündelik tüketmeye çalışın. Kesinlikle açıkta bırakmayın, mutlaka buzdolabında saklayın.
Yazın elektrik kesintileriyle karşılaşırsanız şöyle davranın: Kesinti 1 saati aşmışsa dolabınızdaki tüm yiyeceklerin bozulduğunu kabul edin ve onları imha edin.

Kaynak: Haberturk.com